Kan Tutulması!
Ramazan Gülle, Yunus Yılmaz ve Ramazan Köse…
Yüksekova’da, çarşıda, sivil kıyafetli ve silahsız olarak alışveriş yaparlarken, Kağızman’da terörist bir saldırıda öldürülen üç eşkıyaya misilleme olarak onlarca kişi önünde, kahpece pusu kurularak şehit edildiler…
Hükümet yetkililerinin boşuna haber yasağı koymasına veya ellerindeki medya hâkimiyeti sayesinde sorumlulukları ile bu acı tablo arasına mesafe koymak için olağanüstü kalori harcamalarına gerek yok! Birkaç gün sonra bu yiğitlerin isimlerini, kim olduklarını ve nasıl kahpece öldürüldüklerini, ihmalleri kasıtları, arkalarından sarf edilen beylik lafları, hülasa hiç bir şeyi hatırlamayacağız! Tıpkı 5 Temmuz 2011 yılında, yine aynı yerde, sokak ortasında sırtlarından vurularak şehit edilen Yahya ve Murat gibi…
Kimse onları hatırlamayacak!
Polise molotof atarken, sivil vatandaşları diri diri yakarken, göğüs göğüse çarpışmaktan korktukları askere pusuda arkalarından sıkarken ölenler için ortalığı ayağa kaldıranların ve bu omurgasızlarla yol arkadaşlığı yapıp gelecek tasavvuru inşâ etmeye çalışanların dikkatlerini çekmeyecekler…
Memleketimin “ayrılıkçı etnisite” sevicisi ve paratoneri kozmopolit âkillerimizn dikkatlerini çekmeyecekler! Belki de en önemlisi “tefeci seçmen”in hiç dikkatini çekmeyecekler!
Onlar için yollara dökülmeyecek kimseler… Eylemler, basın açıklamaları yapılmayacak. Önce sorumlular kafalarını kuma gömüp almaza yatacak, sonra suni olaylarla ehlileştirilen gündemin şaşkınlığı kollanacak, ardından önce beylik laflar edilip masabaşında iş tutulan pkk değil de başka karanlık güçler falan suçlanacak! Neticede ateş sadece düştüğü yeri yakacak!
Öte yandan, Öcalan’ın yakalanmasından itibaren 1.890 günlük şiddetsizliği görmezden gelen bazı tipler de; mevcut müzakere şart ve süreçlerinin pkk’yı güçlendirdiğini ve şiddetsizliğin taa Nisan ayından beri ortadan kalktığını bile bile “aman şehit gelmiyor, tek çare müzakere; ne isterlerse verin” teslimiyetçiliğini ve yalanını “analar ağlamasın” erdemiyle maskelemeye devam edecekler!
Ardından, onca kazanımına rağmen “bir örgüt bu kadar aptal olabilir mi?” şeklinde kâr zarar hesabından yola çıkarak bu eylemi gerçekleştirdiğini resmen üstlenen örgüt için masumiyet karineleri aramaya koyulacaklar!
Oysa terör örgütünün umurunda değil ki!
Çünkü onlar; devletin iğdiş edildiği MİT-Öcalan Müzakere Süreci’nde “Türkiye devletinin boğazını sıkınca elinden her şeyini alırsın” şeklinde kışkırtıcı duyguyu kendilerinde uyandıran kozmopolit ve hükümet üstü takılan bürokratik elitler nezdinde vazgeçilmez olduklarını çok biliyorlar!
Çünkü onlar; karşılarında 2015 seçimi hesabı yapıp seçmen tercihine yansıyacak olumsuzlukların ortadan kaldırılması adına, birilerinin “el aman” modunda “süreci herkesten daha iyi okuyor!” diye nitelediği İmralı’dakinin yanında soluğu alacaklarını çok iyi biliyorlar!
PKK öldürüyor, devlet içindeki varlığını ve ömrünü ellerine tutuşturulan bu projenin yönetiminin başarısına endeksleyen bürokratik ve siyasi kapasite her defasında “devam” diyor!
Kuzey Irak Kürt yönetimi Kuzey Suriye’de temeli atılan müstakbel Kürt devletine eklemleniyorken, birileri de ileride Türkiye içerisinde özerk bir yapı haline alıp çevresindeki Kürt devletçikleriyle eklemlenmek için manevra alanını genişletmeye çalışan ve hala elinden silahını bırakmadığı halde pkk’nın taleplerine göre istikamet belirleyip müzakerelere “devam” diyor!
İşte gelinen bu nokta, pkk'nın dağlarda pusu kurmasından, karakol basmasından milyon kere daha vahim bir tablodur!
Hülasa,
MİT-Öcalan Müzakere Süreci idari rejim değildir. Prensip veya kaide değildir. Sadece “fiili durumdur”. Fiili durumlar hükümetleri esir alamaz!
Geçmişte türlü onur kırıcı eziyetlerle birlikte Balkanlar’da bir anavatan kaybetmemize neden olanların sokulduğu aynı deliklerden, aynı yılanlara sokulmakta inat edilip, aynı yol ve yöntemler çare diye sarılanların yaşanmışlıkları ışığında rahatça ifade ediyorum ki; bu fiili duruma esaret devam ettiği müddetçe; Çözüm Süreci’nin altında, üstünde, kenarında ve ortasında pozitif konumlanmış herkes mutlaka siyaseten tasfiye olacaktır!
Kurumlarımızın kuvvet ve işlevselliği ile değil, bir bürokratik elit kapasitenin inadıyla yürütülen Çözüm Süreci, elimizde kalan 783.562 km²’nin esaslı stratejik değerlerini hızla tahrip edip bekâ faktörlerini riske atarak tüm kontrol eşiklerini zorlamaktadır!
62. Hükümet hiç bir politik kalıba sığmayan ve vesayet etkisine yol açan, küresel siyasi denklemin ağır hakaret ve gayri meşru politika diktesine maruz bırakan Çözüm Süreci’nden derhal çıkmalıdır!
Sık tekrarlıyorum: “İnsan düşündüğü devlet koruduğu müddetçe” mevcuttur.
Bir Türk vatandaşı olarak anayasayla devlete verilen görevlerin yerine getirilmesini istiyorum. Biliyorum ki, Millet olma kendini feda edebilme ötesinde; feda edeninde kanının hakkını ve hukukunu korumaktan geçer!
Alçakları yakalayın, yakalatın. Korkmayın, örtmeyin, oyalamayın!
Hemen!
Yoksa Şehitlerimizin kanı tutar hepimizi; kimden başlar sırası da bilinmez!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.