Kemal Belgin

Kemal Belgin

Facia (2) ve Statü kurbanı!

Facia (2) ve Statü kurbanı!

Başlığın ilk bölümünden başlayalım. Galatasaray, Fenerbahçe’yi yendiği gün “Kimse kendini kandırmasın” demiştim. Sonra zaten Dortmund benim bu kısa ve öz cümlemin altına dörtlük bir imza attı. Sıra geldi Başakşehir maçına... Burada bir es yapıyorum ve telefon görüşmesinden pasaj sunuyorum...

Bizim Ömer Üründül, yine İspanya’daki derbide idi. O dönüş yolunda iken Mersin İdmanyurdu 0-2’den hem de on kişi kaldıktan sonra Eskişehirspor’u 4-2 yendi. Sonra da Trabzonspor-Gaziantepspor düellosu 4-4 bitti. Bunları bildirmek için aradığımda uçaktan yeni inmişti. “Vay be, ne maçlar kaçırmışım. Nasıl oldu bu işler” diye sordu. Kısaca anlattım. sonra o beni aradı... Saatler 20.30’u falan gösteriyordu. “Ne oluyor abi, bu Galatasaray’ın hali nedir” diye... Ben de kendisine, Mersin’in galibiyeti, Trabzon’un iç saha beraberlikleri ne kadar şaşırtıcı ise bu Galatasaray’ın durumu benim için çok normal, evet yanlış okumadınız çok normal diye cevap verdim.   
Gerçekten öyleydi. Tarık solda, Veysel sağda... Tamam. Ama göbek sakatlıklar yüzünden yepyeni ve maç kabiliyeti sıfırlardan kurulu... Bu sistemin en hayati yeri o tandemdir. Avcı kardeşimiz de bunu çok iyi bildiğinden(!) oraya darbeler indirerek dörtlük yaptı. Gollere bir bakın... Hepsi adeta birbirinin kopyası... Bu arada genç yetenek ama sayısız eksiği bulunan Tarık’ın yer aldığı koridorlardan her şeyin patlak verdiğini de belirtelim. Ya gerisi mi? Eh önde iki kenar adamı yine yok. Var da, (Olcan), bana göre yok. Melo’nun önünde hâlâ Selçuk, Dzemali ve Sneijder inadı devam ediyorsa, ne olur ki? Bu olur işte... Acaba diyorum Prandelli’ye Emre Çolak’tan bir hediye paketimi yollamalı? Çocuk Fenerbahçe maçına girdi, iyi şeyler yapmadı mı? Senin Dzemali denen adamından beş defa daha iyi oyuncu bu Emre... Ama ya yedek, ya da evde seyirci... Sonra ne değişiklik be! Veysel dışarı, Umut içeri ve Olcan sol beke, Tarık sağ beke... Hoca dediğin de böyle maç okur işte... Saha deniz gibi... Çıkar Dzemali’yi... O zeminde ne yapar ki?

Neyse... Perşembenin gelişi çarşambadan belli derler ya. Hah aynen bu işte... Fazla lafa gerek yok. Ama asıl bu lafa gerek var. Ben Muslera ve Sneijder’in yerinde olsam, menajerlerimi çağırır, Ocak ayında tüyerim. Yoksa kariyerleri yerle bir olacak... Peki, ya Galatasaray mı? Onu Terim hoca ile iki yıl üst üste şampiyon olduktan sonra yollarını ayıran müstefi başkana soracaksınız...

Ya önceki Trabzonspor maçı... Bakın değerli okurlar; bu sütunlarda ne yazdım; Trabzonspor’un en büyük derdi yerli-yabancı maçlar arasındaki statü farklılığıdır. Oysa Vahid amca maç trafiğinin getirdiği yorgunluktan söz etti maç öncesi. Hayır, efendim o değil dert. Sen Avrupa maçlarında sekiz yabancı ile oynuyorsun, sonra iş bize döndüğünde takımın yüzde 30’unu değiştirmek zorunda kalıyorsun. Yani sekizden beşe iniyor yabancı oyuncun sayısı... Bu maçta Waris, Cardozo, Papadopulos dışarıda kaldı. Yunanlı 18’de yoktu... Bu yüzden bir anda görev, taktik, kurguda ciddi değişiklikler yapmak zorunda kalınıyor. Yorgunluk çağımızda neden olamaz Vahid hoca... Senin gibi uluslararası bir hoca bunu sebep göstermemeli...
Bu ana sebeptir Trabzonspor için... Bunun mutlaka bir dengeye oturtulma zorunluluğu vardır. Maça gelince... Şok goller yendi. Sebep? Lokeran maçının savunması mı vardı, yoksa neredeyse yepyeni bir kurgu mu? Orta alan da öyle değil miydi/ Ya ileri uç... İki kenar yerli, ortada da Yatabare... Eeee top bile ne oluyoruz demez mi? Sonra oyuncu ve yer değişiklikleri geldi. Constant sol beke, Zeki asıl yerine sağa, Bonsingwa ön liberoya, Özer sahaya... Waris ve Cardoso da sahaya... Yine 4-4 iyi sonuçtur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kemal Belgin Arşivi