Pera'nın uç beyi: İlhan Berk
Ben Pera'yı bilmem. Ben Beyoğlu'nu bilirim. Beyoğlu bende daha sonra İstiklal Caddesi'ne indirgendi ve ona dönüştü. Daha sonra da öğrendiğimden başlayarak onu Cadde-i Kebir olarak bildim, elimden geldiğince öyle anmaya çalıştım.
Oranın girdisini çıktısını bilmem, oranın derin sokaklarını bilmem, sokaklarının derinliğini bilmem. Cadde-i Kebir'den Tarlabaşı'na doğru uzanan veya karşı yöndeki artistler kahvesinin bulunduğu yerlere uzanmışlığım olmadı değil. Ne ki, biz –ben ve arkadaşlarım, Erdem, Cahit, Alaeddin vb- daima caddenin temel güzergâhı boyunca adımlamayı sevdik. Galatasaray'la Tünel arasındaki kesit bile bizim için nadiren var olmuştur: bizim o zamanlarımızdaki Haşet (Hachette) Kitapevi'ne uğramak ya da Yüksek Kaldırım'daki bazı kitapçıları veya kitap sergicilerini ziyaret etmek için… Artı, Asmalımesçit Sokağı bir de… 74 numara… '30'lu yıllarda Necip Fazıl'ın orada oturduğunu öğrendiğimizde… Ne ki, gördüğüm bina hiç de muhayyilemizdeki binaya benzemiyordu. Dolayısıyla '30'lu yılların pansiyonunun bu binada olabileceğini zihnimizden silip attık. Üstada sormak da aklımıza gelmedi ya da sormak edebe, erkâna uygun düşmedi…
İmdi, yıllar önce İlhan Berk'in Pera'sına göz attığımda, daha kitabın sayfalarını çevirirken Pera'nın nasıl bir gayya olduğunu fark etmek başımı döndürdü. Bizim hiçbir zaman Pera'nın o derinliklerine inme fırsatımız olmayacaktı. Olmadı da. Yazık ki, İlhan Berk'le bu dünya koşulları düzleminde hiç birbirimizi görme fırsatımız da olmadı.
Şu belirsiz, uzak ukde içimin bir yerlerinde uç verir gibi karıncalanmıştı bir ara: keşke İlhan Berk'in rehberliğinde Pera'yı gezebileydim. Tarlabaşı'nın gayya kuyusu derinliklerine; Pasajlar'ın daha dış yüzeylerinden başlayan ve içine girildiğinde sizi soğuran gizemlerine; iç içe girmiş, birbirini kesen, birbirine yol veren sayısız sokakların büyüsüne onun rehberliği ile yolculuklar yapabileydim!
Bunu en çok da ne için istiyordum biliyor musunuz? İlhan Berk'le Behçet Necatigil'in Erdem Bayazıt'la Cahit Zarifoğlu'nun şiir kitaplarını bulmak için Cağaloğlu'ndaki Beyazıt Sahaflardaki kitapçıların altını üstüne getirdiklerini öğrendiğimde gönenmiştim. Aradıkları kitapların bulunmasına kılavuz olmak istiyordum.. bunun içindi.. bahanem buydu..
İlhan Berk'le Pera'nın kitapçılarını dolaştığımızı düşünüyorum. Bazen Behçet hocanın da bize katıldığı olurdu. Bir punduna getirip Behçet hocaya Cahit'e imzaladığı kitabına yazdığı atıf yazısını hatırlatmak istiyordum. Kitabı: "Cahit Zarifoğlu'na, belki de hiç anlamayacağı bir kitabı aldığı için teşekkürler…" diye imzalamıştı. Cahit, bu ithaf biçimine alınmış ve Behçet hocaya: "Anlamayacağımı nerden biliyorsun, anlamayacağım kitabı niye alayım?" diye çıkışmıştı. Bu olay, o tarihte İstanbul Belediyesi'ne ait olan İstiklal Caddesi'ndeki bir resim galerisinde geçmişti. O tarihte kitap imza programları nadiren düzenlenirdi. Kitap o sırada (1960) yeni çıkmış olan Dar Çağ idi… İkinci Yeni'nin anlamı ve dilin imkânını zorlayan anlayışına denk düşen şiirler toplamı… O kitabı ben de imzalatmıştım, fakat benim için ne yazdığını, tuhaftır, anımsamıyorum.
İşte, istiyordum ki, İlhan Berk'in kılavuzluğunda Pera'yı adımlayalım, bir uçtan da Erdem'in Cahit'in, dahası Alaeddin'in, Akif'in şiirlerini okuyalım, o şiirler üzerine yorumlar geliştirelim; Tarlabaşı'nın gizemli dar birbirini kesen sokakları ile bu şiirler arasındaki bağlılaşım noktalarını bulalım… Sokaklar bu şiirleri aydınlatsın ve şiirler de o sokaklara yeni bakış açıları getirsin… Şiirin uç beyi olduğu tescillenmiş olan İlhan Berk'e Pera'nın uç beyi olarak da böyle bir kılavuzluk yaraşırdı…
Ama her akıldışı tasarı gibi bu da olmadı. Ben kendimi her zaman yirmili yaşlarımdaymışım gibi hissettiğimden, bu kerli ferli adamlarla asla arkadaşlık kuramayacağımı farz etmişimdir. Meğer ilhan Berk de ihtiyarlığı kabullenmek istemiyormuş (Uzun Bir Adam, s.87).
90'ında öldü. İnanıyorum ki, son nefesine değin ihtiyarlığı kabul etmedi. İhtiyarlamak, yani kireçleşmek, katılaşmak… Onu, bu dünyada hiç görmemiş bile olsam zihinsel dinçliğini sonuna değin korumuş olduğunu düşünüyorum. Hâlâ yeni şiirler yazabilme gücünü taşımakta olduğunu da…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.