Modern Türkiye'nin azizliği!
SEVGİLİ okurlar; Beşiktaş-Kasımpaşa maçını size yazamadım. Çünkü o gün, yani Pazartesi günü saat: 11.30 sıralarında Kadıköy semtinde telefonlar gitti. Eh bizim bilgisayar da, yani internet de telefona bağlı olduğundan stop ettik. Yazıyı kaydedip dışarı çıktım. Çünkü A Spor’da programı çekiyoruz ya her Pazartesi... Neyse... Evle bizim spor müdürü İlhami arasında saat: 17.00’ye kadar süren paslaşmalar sonuç vermediğinden, yani koca Kadıköy’de telefonlar ve ne gariptir ki öğleden sonra da elektriğin gidişiyle yazı geberdi.
Size benim sezon başından beri izlediğim ve Batı standartlarında müthiş bir pres, ikili mücadele halinde geçen bu maçı yazamadım. Ben 80. dakikada elimdeki notlara baktığımda sevindim. Çünkü karşılıklı olarak toplam 38 faul yapılmıştı. Yani kim kimseye rahat oynama imkânı vermemişti. Neyse... Geldik Bursaspor-Fenerbahçe maçına... Televizyon çekiminden gelmişim, Telekom-Efes maçını izlemiş ve Bursa’ya yönelmiştim. Dakika 15 oynanırken pat diye elektrik bir kere daha gitmez mi? Geldiğinde takımlar devre sonu olarak soyunma odasına gidiyorlardı. Bakın buradan sesleniyorum; çok ilerledik, şöyle olduk böyle olduk, ekonomi, itibar falan diye kimse bana masal atlatmasın. Meydana gelen bir asır öncesi aksaklıkları Kadıköy’de oluyor. Yani 76 milyonluk ülkede 10 milyonun üzerindeki nüfusu olan bir kentte... Ne siteler, ne kuleler, ne AVM’ler var ama... Pardon metroları unuttum!
Evet, Beşiktaş-Kasımpaşa maçını yukarıdaki üç cümlelik bölümle anlatmaya çalıştım. Volkan’dan biri gol olan biri kaçan, daha birinci dakikada Fernandao’dan aynı tip golü yemek üzere olan Fenerbahçe’de Caner’e kement atılmış ki çok doğru yapılmış, liderde ikinci yarı bir oturmuşluk görüldü. Bursaspor’da ise sol kenardaki siyahi oyuncuya Şenol hoca nasıl 78 dakika sabretti, hayretler içinde kaldım. Sanırım bu dakikadan sonra oyuna giren Ozan’ın Gökhan Gönül’ü ne hale getirdiğini gördükten sonra hoca da dizlerini dövmüştür. Neyse, Bursaspor hangi tür kontraya çıktıysa Fenerbahçe kalesinde pozisyon buldu ama Volkan’ı, direkleri ve kale içine yığılmış rakip oyuncuları geçemedi. Bu arada Fenerbahçe ne mi yapıyordu? Mehmet Topal arızalı olarak oyuna devam ettiğinden çıkışlar da, karşılayışlar da arıza gösterirken ve de bundan önceki maçın ünlü Türk spor basını tarafından göklere çıkartılan Diego’nun da sürünürken sakatlanışı ile dikkat çekiyordu. Kuyt neredeyse bir kalecilik yapmazken, Emenike tek başına tuttuğu toplara ortak aramaktan yoruldu. En etkili silahları arka kenar bekleri olan Fenerbahçe buralarda etkisini kaybedince, Josue, Belluci, Şener ve Aziz maçın patronu oldular. Genç yaşta çok milli olan Ozan ise kaçırdığı golle birlikte soluk veremeyen Bursasporlu idi.
Sonuçta ligin zirvesinde çok şeyler değiştirebilecek maç kimsenin zararı da kârı da olmadan bitti. Volkan’a edilen küfürler mi? Şenol hoca maçtan sonra Volkan’ı savundu, hatta basına fırça da attı. Peki, aynı takdir(!) sloganları başka yerlerde de atılır mı? Şöyle bir deyim vardır; kaşınırsan kaşırlar...
Size benim sezon başından beri izlediğim ve Batı standartlarında müthiş bir pres, ikili mücadele halinde geçen bu maçı yazamadım. Ben 80. dakikada elimdeki notlara baktığımda sevindim. Çünkü karşılıklı olarak toplam 38 faul yapılmıştı. Yani kim kimseye rahat oynama imkânı vermemişti. Neyse... Geldik Bursaspor-Fenerbahçe maçına... Televizyon çekiminden gelmişim, Telekom-Efes maçını izlemiş ve Bursa’ya yönelmiştim. Dakika 15 oynanırken pat diye elektrik bir kere daha gitmez mi? Geldiğinde takımlar devre sonu olarak soyunma odasına gidiyorlardı. Bakın buradan sesleniyorum; çok ilerledik, şöyle olduk böyle olduk, ekonomi, itibar falan diye kimse bana masal atlatmasın. Meydana gelen bir asır öncesi aksaklıkları Kadıköy’de oluyor. Yani 76 milyonluk ülkede 10 milyonun üzerindeki nüfusu olan bir kentte... Ne siteler, ne kuleler, ne AVM’ler var ama... Pardon metroları unuttum!
Evet, Beşiktaş-Kasımpaşa maçını yukarıdaki üç cümlelik bölümle anlatmaya çalıştım. Volkan’dan biri gol olan biri kaçan, daha birinci dakikada Fernandao’dan aynı tip golü yemek üzere olan Fenerbahçe’de Caner’e kement atılmış ki çok doğru yapılmış, liderde ikinci yarı bir oturmuşluk görüldü. Bursaspor’da ise sol kenardaki siyahi oyuncuya Şenol hoca nasıl 78 dakika sabretti, hayretler içinde kaldım. Sanırım bu dakikadan sonra oyuna giren Ozan’ın Gökhan Gönül’ü ne hale getirdiğini gördükten sonra hoca da dizlerini dövmüştür. Neyse, Bursaspor hangi tür kontraya çıktıysa Fenerbahçe kalesinde pozisyon buldu ama Volkan’ı, direkleri ve kale içine yığılmış rakip oyuncuları geçemedi. Bu arada Fenerbahçe ne mi yapıyordu? Mehmet Topal arızalı olarak oyuna devam ettiğinden çıkışlar da, karşılayışlar da arıza gösterirken ve de bundan önceki maçın ünlü Türk spor basını tarafından göklere çıkartılan Diego’nun da sürünürken sakatlanışı ile dikkat çekiyordu. Kuyt neredeyse bir kalecilik yapmazken, Emenike tek başına tuttuğu toplara ortak aramaktan yoruldu. En etkili silahları arka kenar bekleri olan Fenerbahçe buralarda etkisini kaybedince, Josue, Belluci, Şener ve Aziz maçın patronu oldular. Genç yaşta çok milli olan Ozan ise kaçırdığı golle birlikte soluk veremeyen Bursasporlu idi.
Sonuçta ligin zirvesinde çok şeyler değiştirebilecek maç kimsenin zararı da kârı da olmadan bitti. Volkan’a edilen küfürler mi? Şenol hoca maçtan sonra Volkan’ı savundu, hatta basına fırça da attı. Peki, aynı takdir(!) sloganları başka yerlerde de atılır mı? Şöyle bir deyim vardır; kaşınırsan kaşırlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.