Acıtan mektup
İki gün önce eposta kutumu açtığımda bir mektupla karşılaştım: “Fatma abla ben yirmi beş yaşında bir genç kızım. Bir işyerinde kurum sorumlusu olarak çalışıyorum. Üç yıl önce dinimi daha yakından tanıma fırsatı buldum. Rabbime hamdolsun, hayatım baştan aşağı değişti. Daha önceki yaşantımda, tesettürden yoksundum, dinimi bilmediğim için çevremden çok etkileniyor ve sorumsuzca yaşıyordum. Üç yıl önce her şey yolunda gidiyor derken kuzenim ağır bir hastalığa yakalandı. Altı ay boyunca onun başından ayrılmadık, her türlü desteği sağladık. Ama bir noktadan sonra tıkanıyor ve daha ileri gidemiyorduk. Kuzenim sağlığında ele avuca sığmayan bir genç kızdı, fakat hastalık döneminde eridi muma döndü. Hastalığından altı ay sonra vefat etti. Onun hastalığı ve ölümü beni çok etkiledi. Nedense ölümü hep yaşlılara yakıştırırız, hâlbuki ölüm, yaşımız kaç olursa olsun kapımızı çalabilir. Bu olay beni derin düşüncelere götürdü, hamdolsun araştırmalarım sonuncunda hakikati tanıma fırsatı buldum. Aynı yıl kapandım, annem kıyameti kopardı, evde büyük kavgalar oldu ama direndim. Sonunda örtüyü çıkarmıyorsun ama namaza asla izin vermeyiz daha çok gençsin dediler. Onlardan habersiz namazlarımı kılmaya devam ettim. Yatsı namazımı ailem uyuduktan sonra odamın kapısını kilitleyip kılıyorum. Sabahları kalkıyor ve gizlice namazlarımı kılıyorum. İşyerimde rahatım, karışan olmuyor ama ailemle hâlâ savaşmaya devam ediyorum. Geçtiğimiz günlerde aile sayfanızda gençlerin namaza gereken önemi vermedikleri yönünde bir yazı okudum. Ama takdir edersiniz ki, benim dışımda birçok genç de ailenin baskısına rağmen namazlarını kılıyorlar. Biraz da onlara yer vermenizi isterdim…” (Nalan Ç.)
Kardeşimizin de ifade ettiği gibi nedense olayların hep olumsuz yanlarına vurgu yapar ve çözüme buradan gitmeyi hedefleriz. Belki de alışkanlıktır, bizler olumlu yanlarımızı pek takdir etmezken olumsuz yanlarımızı sık sık dile getirir ve yanlıştan yola çıkarak doğruya ulaşmanın yollarını ararız. Bunu bir yöntem olarak düşünebiliriz fakat iyi şeyleri takdir etmeyi asla unutmamalıyız. Araştırmalar gençlerin büyük bir kısmının namaz kılmadığını ve bunu kendilerine dert edinmediklerini gösteriyor. Ancak ailenin ve çevrenin baskılarına rağmen, namazlarını kılan, tesettüre riayet eden, haram ve helal konusunda gereken hassasiyeti gösteren gençlerimiz de var. Bu çocuklar, modern kültürün koyduğu bütün engelleri aşarak Allah’a teslim oluyor ve en ağır şartlarda dahi hakkın savunuculuğunu yapıyorlar. Kem gözlere, kışkırtıcı tavırlara, aşağılayıcı ifadelere, yapılan haksızlıklara ve üzerlerine bir bulut gibi çöken karanlığa aldırmadan yollarına devam ediyorlar. Bizler bu gençlerden akranları ile iletişim kurarak onların kurtuluşu için de çaba göstermelerini bekliyoruz. Sanırım buna hakkımız var.
Not: Yollara kurulmuş türlü türlü tuzakları aşarak İslam’ı yaşamaya gayret eden tüm gençlerimizden Allah razı olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.