Çanlar Rusya İçin mi Çalıyor?
Rusya ile Batı arasındaki ilişkiler Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra dahi tam anlamıyla sorunsuz olmadı. NATO ve Avrupa Birliği Soğuk Savaş’tan sonra dahi Rusya’yı kuşatacak şekilde genişlemesine devam etti. Böylece sadece Orta Avrupa değil, Baltık Denizi ülkeleri ile Bulgaristan ve Romanya da Batı dünyasına geçti. Rusya’yı kuşatmada geriye neredeyse sadece Ukrayna ve Gürcistan kalmıştı ki NATO bu iki devleti de bünyesine alacağının işaretlerini verince Rusya orada ‘dur’ dedi… 2008 Ağustos’undan Rus tankları ve savaş uçakları Gürcistan’a girdi ve Gürcüler Batı’ya fazla yanaşmanın cezasını bir parça topraklarını daha kaybederek ödediler…
2013 Sonbahar’ında Batı’nın Ukrayna’yı Rus etkisinden çıkarıp, tamamen Avrupa Birliği ekonomik sahasına bağlama girişimleri Moskova’dan büyük tepki çekti ve Rusya 1991’de Moskova’dan ayrılarak bağımsızlığını kazanan Ukrayna’yı cezalandırmaya başladı: Rusya, ilk olarak Mart 2013’de Ukrayna’nın Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne adeta el koydu ve göstermelik bir oylama ile Kırım toprakları Rusya’ya katıldı… Rusya bununla da kalmadı ve Ukrayna’nın özellikle doğu eyaletlerinde silahlı muhalifleri silah ve para yardımı ile destekledi. Hatta NATO’ya göre Rus askerleri kıyafet değiştirerek silahlı militanların yanında Ukrayna devletine karşı savaştı.
Gerek Gürcistan’daki işgal, gerekse Ukrayna’da yaşananlar Rusya ile bu ülkeler arasında birer savaş olmaktan ziyade Rusya ile Batı arasında yaşanıyor. Rusya, Batı’nın nereye kadar yaklaşabileceğinin sınırlarını çiziyor.
Batı, Gürcistan’da Gürcüleri önemli oranda yalnız bırakmıştı. Ukrayna’da ise durum biraz farklı: Amerikalılar ve Avrupalılar Ukrayna’ya ordularını göndermemiş olsalar da bu kez Rusya’ya karşı daha sertler. Özellikle Kırım’ın ilhakı ‘Rusya tehlikesi’ konusunda Avrupa’da herkesi endişelendiriyor. Tarihi olarak Rusya işgalini yaşamış olan Polonya gibi Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri paniği daha da arttırıyor.
Batı, Rusya’ya Ukrayna’da daha fazla ilerlememesi konusunda son 1 yıldır çok sert mesajlar gönderiyor, hatta bazı ticari müeyyideler uyguluyor. İki taraf arasındaki ilişkinin hasım ilişkisine döndüğünü söylemek rahatlıkla mümkün…
Putin yönetimi Batı’nın tehditlerini ciddiye almadıklarını, Rusya’ya kimsenin zarar veremeyeceğini iddia ediyor. Hatta bizzat Putin, AB yöneticilerine “gerekirse 2 haftada Kiev’i alabileceği”ne dair tehditler de savurabiliyor. Ne var ki Ukrayna Krizi başladığından beri Rusya’nın başı sıkıntıdan kurtulmuyor… Ne tesadüftür ki, Rus ekonomisinin can damarı olan petrol ve gazda fiyatlar hızla aşağı iniyor. En son Suudi Arabistanlı bir yetkili petrol fiyatlarının 60 dolara kadar inebileceğini açıkladı. Eğer bu öngörü gerçekleşirse son 6 ayda petrol fiyatları yarı yarıya azalmış olacak. Bunun Rusya için anlamı ise gelirlerin yarı yarıya azalması… Nitekim uzmanlar Rus ekonomisinin önümüzdeki yıl küçüleceğini gösteriyor. Kimi uzmanlara göre son yaşananların Rus ekonomisine maliyeti 100 milyar dolardan fazla…
Rusya para birimi rublenin dolar karşısında hızla düşüşü de bir başka problem. Anlaşılan o ki Batı, tüm gücüyle Rusya’yı köşeye sıkıştırıyor…
Krizin geldiği boyutun ne kadar derin olduğunu Avustralya’da gerçekleştirilen G20 Zirvesi’de gördük. Almanya, İngiltere, Kanada ve ABD liderleri Putin’e neredeyse herkesin içinde hakaret edeceklerdi. Rus lider bu ortama daha fazla dayanamadı ve askeri gemiler ile geldi Avustralya’yı erken terketmek zorunda kaldı…
Rusya, Batı tarafından yalnızlaştırılıyor, hatta kuşatılıyor. Rusya ise buna karşılık olarak kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor. Batı’dan aldığı ticari ürünleri kesme kararı da bu şekilde değerlendirilebilir…
RUSYA’NIN ZAYIF KARNI
Rusya’nın belki de en zayıf noktası Çeçenistan ve radikal-silahlı dini gruplar. Afganistan gibi Çeçenistan sorunu da uzun yıllar Rusya’nın enerjisini içine çekmişti. 11 Eylül Saldırılarından sonra Batı dünyası dini tüm hareketlere karşı olduğu gibi Çeçenistan’daki gruplara karşı da Rusya’yı destekledi. Bu sayede Çeçenistan’da yaşanan pek çok insan hakları ihlali görmezden gelindi.
Ancak Rusya ile Batı arasında yaşanan sorunlar dikkate alındığında Batı’nın Rusya’ya karşı elini güçlendirmek isteyeceği ve Moskova’nın dikkatlerini Ukrayna’dan başka noktalara çekmek isteyebileceği söylenebilir.
Bu duygular içinde Çeçenistan’da hareket bekleyen pek çok araştırmacı gibi, Perşembe akşamı Grozni’de yaşanan çatışmalar beni de şaşırtmadı. Gelen haberlre göre, Putin’in ulusa sesleniş konuşmasından hemen önce Çeçenistan’ın başkenti Grozni'de Perşembe gecesi şüpheli bir aracı durdurmak isteyen polise, araçtakilerden ateş açıldı. Çeçenistan Devlet Başkanı Ramzan Kadirov, birkaç araçla hareket eden silahlı grubun şehir merkezindeki "Gazeteciler Evi"ni ele geçirdiğini duyurdu. Militanlara yönelik operasyonda en az 20 kişinin öldüğü belirtiliyor.
Rus kaynaklar bekleneceği üzere olaylarda Batı parmağı olduğunu iddia ediyor ve özellikle ABD’yi suçluyor… Biz de “zamanlama ilginç” diyenlerdeniz, ancak Çeçenistan’ı sadece komplo teorileri ile izah etmenin yanlış olacağını da biliyoruz. Çeçenistan, Rusya’nın zayıf karnı ve orada dışarıdan gelecek küçük bir cesaretlendirme hemen sonuç verebiliyor.
Önümüzdeki günlerde bu bölgede yeni çatışmalar çıkar ise sürpriz olmayacaktır. Aynı bağlamda, Rusya’nın Çeçenistan ve diğer bölgelerde yaptığı insan hakları ihlallerini çeşitli raporlarda daha geniş ve çarpıcı bir şekilde okumaya başlarsak buna da hiç kimse şaşırmasın…
TÜRKİYE VE RUSYA
Batı karşısında kendisini yalnızlaştırılmış hisseden bir diğer ülke ise Türkiye. Son birkaç yıldır Batı medyasında Türkiye hakkında çok haber ve yorum çıkıyor, ancak yazıların ezici bir çoğunluğu olumsuz haberler. Hatta Batılı liderler Türkiye’ye karşı soğuk duruşlarını hal ve hareketlerinden öte kelimelere de yansıtıyorlar… Örneğin Almanya Başbakanı Merkel, ülkesinin gizli servisinin yoğun bir şekilde Türkiye’yi izlediği haberleri çıkınca Türkiye’nin “dost ülke” statüsünde olmadığını çekinmeden ilan etmiş ve dinlemelerin normal olduğunu söylemişti. Aynı şekilde ABD ve İngiltere’nin de Türkiye üzerinde gizli dinlemeler ve casusluk faaliyetleri yaptığı kanıtlanmasına rağmen bahsi geçen ülkelerden bir tek özür dahi gelmedi.
Türkiye ile Batı arasındaki görüş farklarının IŞİD gibi başka konularda da yaşandığını söylemek mümkün…
Kısacası, Rusya kadar olmasa da Türkiye’nin de Batı karşısında yalnız kaldığı ve yeni dostlara ihtiyaç duyduğu açık. Dolayısıyla Batı’nın kendilerini iyi anlayamadığını düşünen Rusya ve Türkiye’nin yakınlaşması beklenebilirdi. Nitekim bu iddiamızı İnternethaber’den paylaşmıştık… Özellikle ekonomik ilişkilerde yaşanacak bir iyileşme Türkiye’nin içine girdiği durgunluğu dağıtabilir, büyüme rakamlarını yeniden yükseltebilir. Ancak burada bazı riskler ve sınırlar var:
Bunlardan ilki, Türkiye’nin Rusya yanlısı görünerek Batı’nın hiddetini üzerine çekmesi. IŞİD meselesinde, yeterince işbirliği yapmıyor algısıyla suçlanan Türkiye, ‘Batı karşıtı’ olduğu tescillenmiş bir Rusya ile işbirliğinde ayarı tutturamazsa Batı karşıtı bloğun değişmez bir üyesi haline gelebilir… Elbette bunun da bir maliyeti vardır ve o maliyet Batı ile siyasi ve iktisadi ilişkilerin zayıflaması, hatta daha ötesinde Batı’dan gayrinizami saldırıların gelmesidir.
İkinci olarak, Türkiye-Rusya ilişkilerinde Türkiye’nin en çok önem verdiği ticarette yeni işbirlikleri ticari dengeyi daha bozabilir. Bildiğiniz üzere şu anda ikili ilişkilerimizde ağırlık petrol ve gazda. Türkiye’nin Rusya’dan ithalatı ihracatının neredeyse 4 misli. Eğer Türkiye, bu krizden de yararlanarak ticaret hacmini daha dengeli bir noktaya taşıyamazsa iki ülke ilişkilerinde son derece riskli bir bağımlılık ortaya çıkabilir.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in en son Ankara ziyaretinde ağırlıklı konu Bulgaristan’dan geçmesi öngörülen boru hattının Türkiye’ye kaydırılması oldu. Ruslar, Bulgaristan’ın AB’ye tam üye olduktan sonra bağımsız bir devlet gibi değil, AB’nin temsilcisi gibi davrandığını ve Rusya’ya meydan okuduğunu söylüyorlar. Başka bir deyişle Rus gaz hattının Bulgaristan yerine Türkiye’ye kaymasının anlamı bir açıdan AB politikalarını boşa çıkarmak anlamına geliyor. Aynı şekilde, gaz ve petrol konusunda Rusya’nın Türkiye’deki payı daha da artar, buna karşın Türk ihracatçıları Rusya pazarına yeterince girmezlerse ikili ekonomik ilişkilerdeki Rusya hakimiyeti daha belirgin hale gelir.
Bu arada not etmek gerekir, Ruslar Türkiye’ye de gözü kapalı güveniyor değiller. Türkiye’nin kendisine en çok güvendiği tarım ürünleri ve giyimde dahi Ruslar Türklere bağımlı hale gelmek istemiyorlar, Türkiye’den ithalata şüpheyle yaklaşıyorlar…
Son olarak Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler de sorunsuz değil. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi Türkiye’yi rahatsız ediyor. Ayrıca Suriye’de Rusya, Beşar Esad ile müttefik iken Türkiye muhalifleri destekliyor. Aynı şekilde Kafkasya’da da Azerbaycan-Ermenistan sorunu ile Çeçenistan konusu Türkiye ile Rusya’nın ilişkilerini belli bir düzeyin üzerine çıkarmasına mani oluyor.
İşbirliğinde bir diğer sınır ise Rusya ekonomisindeki daralma. Rusya, gelirlerindeki azalma ve rubledeki oynamalar nedeniyle ekonomik bir krize girer ise bunun Türkiye etkisi çok ağır olabilir. Böyle bir krizden Rusya’daki Türk yatırımcıların olumsuz etkilenmesi riski de çok büyüktür. Başka bir deyişle, Rusya’da yaşanacak bir ekonomik kriz Türkiye’yi de vurabilir.
Son söz olarak Rusya, Batı’dan gelen ağır saldırılar karşısında Türkiye’nin kıymetini daha iyi anlamaya başladı. Ancak Türkiye için esas risk Rusya ile aşırı derecede yakınlaşarak Batı’nın tepkisini çekmek, diğer taraftan Rusya ile kurduğu işbirliğinin içini dolduramamaktır. Yani, alınan risk kazanılana değmelidir, kazanımı olmayacaksa gereksiz bir cephe daha açılmamalıdır. Başka bir deyişle, çanlar Rusya için çalıyorsa, Batı ile Rusya arasındaki çekişme büyük bir savaşa dönüşüyorsa Türkiye gereksiz yere taraf hale gelmemeli, milli çıkarlarını esas almalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.