Bu Millet Niçin Savaştı?
Geçen yazımızda “Bu millet niçin savaştı?” diye sormuş ve “lütfen yorumlayınız” demiştik.
Mehmet Akif “İstiklal Marşı”nda bunun cevabını güzel verir aslında. Şimdi o mısraları sıralamak yerimizi alır, sizin hafızanıza havale edelim müsaadenizle.
Bu arada bu temel soru yanında bu konuyu açıcı başka sorularımız da var bizim:
Acaba biz, batı medeniyetine girmeden, kendi medeniyetimizde kalarak, saltanatı kaldırıp cumhuriyeti kuramaz mıydık? Veya şimdi birçok batılı ülkede olduğu gibi saltanat/krallık kalkmadan demokrasiye geçemez miydik?
Nitekim Osmanlı “Meclis-i Mebusan” ve “Teşkilat-ı Esasiye” ile bunun örneklerini sunmaya başlamıştı zaten. İstikamet belliydi. Neden olmasın?
Hadi bunlar belki olmazdı diyelim, ama hiç değilse laiklik saçmalığına gitmeden atalarımızın yüz yıllardır kullandıkları kanunları kullanarak, yepyeni bir İslam devleti kuramaz mıydık?
Evet, düşmanları vatanımızdan kovduktan sonra, işgalden kurtardığımız bu topraklar üzerinde, halkın gönülden katılıp destek vereceği bir İslam devleti kurulsaydı, ne o devrim tarihi boyunca işlenen cinayetler olacaktı, ne de seksen yıldır çekilen sancılar çekilecekti. Belki de devlet millet kaynaşmasıyla enerjimizi daha çok kalkınmaya verecek, daha çok çalışacak ve üretecek, daha çok mutlu ve müreffeh olacaktık.
Ama ne yazık ki böyle olmadı. Birisinin benzetmesiyle “nazlı kızımız sayılan vatan ve milletimiz düşman tasallutundan kurtarıldı ama ne yazık ki bu sefer de kurtaranlar tarafından tecavüze uğradı.” Bu ne musibettir ki hem dinimizden olduk, hem devletimizden olduk, hem de kendi vatanımızda düşman esiri gibi yabancı sayıldık, eziyet ve işkence gördük, horlandık ve aşağılandık.
Aslında bir soru daha var, arkası hem derin, hem de çok acı: Bir Müslüman bir Müslümana bütün bunları nasıl yapabilirdi?
Bunların Müslümanlara yaptığını yapsa yapsa ancak aşırı İslam düşmanı olan zalimler veya kafirler yapabilirdi. Dikkat buyurun, “sıradan kafirler yapardı” demiyorum. Ancak İslam'a ve İslam milletine düşman olan kafirler yapabilirdi. Mesela Yunan, İngiliz, Fransız, Rus kafirleri yapabilirdi.
Ama öyle olmadı işte. Müslüman halka bu zulümleri “ben de Müslümanım” diyen, halkın içinden çıkmış insanlar yaptılar.
Aslında bu konuda üzerinde iyice düşünülmesi gereken bir meseledir. Ortada iki şık var: Acaba bunlar gerçekten de dini bilmeyen cahil ve gafil Müslümanlar mıydılar? Yoksa aslında Müslüman değillerdi de halkı kandırmak için “takiyye” olarak böyle mi görünüyorlardı? Anlaşılan yakın tarih hamuru yoğrulurken daha çok su ister…
Bütün bunları yakından incelediğimiz zaman, zulüm dolu bu devrimlerin en zararlısı, İslam adına en tehlikelisi, gelecek için de en berbat olanı "laikliktir". Çünkü dikkatlice bakılırsa her zulmün altında yatan kavramın o olduğunu görürüz.
Hatırlarsanız, bu seri yazıya başlarken, “Müslüman doğmak değil, Müslüman kalmak ve öyle can vermek önemlidir” demiştik. Buna binaen şimdi de şunu söyleyelim: Müslümanlar'a bu zulümleri yapanlar, samimi olarak “Müslüman” olduklarını zannediyor olabilirler. Veya bilinçli bir “inkar” içinde olan şuurlu bir “münkir” olarak da bunları yapmış da olabilirler.
Biz bu konu hakkında kesin bir söz söyleyemiyoruz. Bizim burada söyleyeceğimiz tek bir söz vardır, o da şu hadisi okumaktır: “Müslüman Müslüman'a zulmetmez, onu zulme teslim de etmez.”
Ya etmişse?
Not:
Okuyucularımızı Kahramanmaraş Belediyesinin düzenlediği “Kitap Fuarına” davet ederiz. Kahramanmaraş Fuar Merkezi’nde 12-21 Aralık 2014 tarihleri arasında düzenlenecek ve 10 gün sürecek olan 1. Kitap ve Kültür Fuarına çok sayıda yayınevi ve yazar katılacaktır. Biz de orada olacak ve kitaplarımızı imzalayacağız inşallah.