Kupa gecesinin artıları ve eksileri!
ÖNCE Olimpiyat Stadı’nda idik. Bundan üç dört hafta önce Hıncal Uluç ağabey A Spor’daki programımızda, “Bu stat bir an önce yıkılsın. Yerine dinlenme tesisleri, yeşil alan, ya da ne yapılırsa yapılsın da ondan kurtulalım” demişti. Tottenham maçında Uluç’un fikrine bir kere daha katıldığımı hemen yazayım. Zaten o statta olimpiyat falan da yapılamaz. Özellikle atletizm yarışlarının yapılabileceği bu statta hangi rekor geçerli sayılır ki?
Neyse biz geçelim Beşiktaş’a... Avuçlarımız patlayana kadar alkışlayalım. Yok yok kazandığı için değil İngiliz Premier Ligi’nin önemli oyunculardan kurulu bu takımı karşısında çağın oyun anlayışını sahaya yansıttığı için... Hem de temel direkleri Veli ve Atiba’dan mahrum olduğu halde... Hem de büyük usta Demba Ba’dan yoksun olduğu durumda... Tottenham maçın uzun bir süresinde doldur boşalta mahkûm edildi. Cılız şutları da Tolga’da eridi. Beşiktaş, her alanda, ilk yarının bir kaç dakikalık bölümleri hariç pres yaptı, top kaptı, oyuna çıktı, kısaca çağın futbolunun bütün gereklerini yerine getirdi. Gökhan ve Kerim’in mücadelelerinin yanı sıra topu biraz daha az ayaklarında tutmaları gerekirdi. Bunu da yazalım. Cenk, kendinden önce takımın ilk on bir en son oyuncusu olan meslektaşlarını aratmadı. Attığı goldeki zamanlaması mükemmeldi. Hele hele direkte patlayan şutu... Savunma mükemmel yerleşti. Hamle zenginliği gösterdi. Oyuna sonradan giren Atınç, takımı için şimdiden büyük kazanç... Sadece oyuna son iki dakikada giren bıyığı terlememiş genç için ahkâm kesmeyeceğim. Ama Biliç’e bu birlikte oynama oyununu takımına oynattığı için teşekkür ediyorum. Beşiktaş’a grup birincisi olduğundan daha uygun bir rakip çıkabilir. Ülkeye kazandırılan puana da binlerce teşekkür. Bu arada bu takımın gerçek jokeri Necip’i de kutlamam gerekiyor. Acaba bir gün de kaleci olarak denenmez mi?
Sonra Trabzonspor maçına dikkat kesildik. Bu sütunlarda ne yazmıştım? Ersun hocanın bir an önce bir savunma zinciri kurup üzerinde maç maç ısrar etmesi gerekir demiştim. Ama bakıyorum da macera hâlâ devam ediyor. Maçın başlarında Bonsingwa, Belkalem ve Aykut gibi bir üçlü, sol orta ileri karışı Musa ve sağda Mehmet Ekici. Bu ne Allah aşkına? Salih ön libero, Constant ortada da, Yatabare ile Sefa hangi görevdeler? Eh böyle olunca da, yani çorba olunca da bu sofradan Cardoza aç kalkar kardeşim. Sonraları yarım yarım değişimler. Yeniden Fatih’ten Salih’in yerine ön libero denemesi... Hemen söyleyeyim; Ersun Yanal’ın bir an önce temelli bir ön libero bulması gerekir. Tabii çağın oyunu dörtlü savunma ile oynayacaksa... Yok oradan buradan bozma bir üçlü denemeye devam edecekse, kimse zaten ilaç olamaz. Yazık! Legia Varşova kötü bir takım değil, ama öyle her atakta pozisyon da bulacak bir kalitesi yok. Acaba Ersun hoca, tabii ki bu kafayla, bu Avrupa maçlarının başından beri bu takımda olsaydı, gruptan çıkılır mıydı? Şimdi de bu kafama takıldı. Büyük umutlarla alınan İsa böyle bir maça son beş dakika sokulup büsbütün yakılır mı? Neyse... Trabzonspor’a yarınki Avrupa maçlarında da, bizim ligde de acilen bir savunma standardı gerekiyor. Bu ilk icraat olmalıdır. Tabii ki doğru seçilecek bir ön libero ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.