Eskimeyen eski: Lisân-ı Osmânî
Osmanlıca ile lisede, tâlihsiz bir şekilde tanıştım. Edebiyât öğretmenimiz, konuyu açıklamaya sözleri yetmeyince, yazarak göstermek istedi. Tahtaya, Arap harfleri ile bir şeyler yazdı. Sonra, “Bir gören olacak” deyip hızlıca sildi. Bu korkunun üzerimizdeki tesirini açıklamaya lüzûm yok sanırım.
Osmanlıca tartışmalarını, Osmanlıca’dan ekmek yiyen ve korkulacak bir şey olmadığını bilen birisi olarak hayretle tâkip ediyorum. Eskiden beri karşı olanlar mühim değil. Kabûl ederlerse şaşarım. Ama, âşinâ olan ve yıllardır liselerde öğretilmesini dillendirenlerin itirâzları ibret-i âlem. 1928’de, gerek korkudan gerekse siyâsî çıkarları uğruna Latin harfleri taraftarı görünenler ile bunlar arasında bir fark yok bence.
Peki, mecbûr mu olsun, seçmeli mi?
Demokratik tarafım, “seçmeli” diyor. Ergenlerin, mecbûr tutulmasından yana değilim ama, yana olmadığım birçok dersi de çocuklarım lisede mecbûren okuyor.
Millî tarafım ise “mecbûrî” diyor. Sebebi, liseli gençlerin, Osmanlıca hakkında berrâk bir fikri, millî bir duruşu olmaması. Meseleye gericilik olarak bakan, yâni şartlanmış olarak liseye gelen bir genç, Osmanlıca öğrenmeye hevesli olabilir mi? İlkokul kitaplarında, hâlâ, eski harfler gericiliğin, yeni harfler ilericiliğin sebebi olarak anlatılırken hür irâde ile seçimden bahsedebilir miyiz? Gençlere tercihleri sorulunca, otomatiğe takılmış “hayır” cevâpları gelecektir.
Üstelik, seçmemişlerin seçenler üzerindeki psikolojik baskısına ve Osmanlıca’ya karşı olan öğretmenlerin müdâhalelerine nasıl engel olunacak? Müşahhas bir misâl vereyim. “Edebiyâtı tembeller seçer” peşin hükmünce liselerde, edebiyât kâbiliyeti olan birçok genç fen bölümünü seçiyor. Eh, “Osmanlıca seçenler gericidir” peşin hükmünce olacakları tahmin edin.
Osmanlıca seçmeli olursa bunların hepsi ciddi bir sıkıntı olarak karşımıza çıkacak.
Demem o ki meselenin pedagojik tarafları da var. Çocuklar, ilkokuldan itibâren Osmanlıca ile barışmalı. Harf inkılâbını, Arap harflerini tahfif ve tahkir ederek anlatmaktan bir an evvel vazgeçilmeli. Kitaplardaki ifâdeler, çocukların zihinlerini bulandıracak nitelikte. Hâl böyleyken Osmanlıca öğrenmek için üniversite sıraları çok geç. Öyle veya böyle liselerde başlamalı. Ama öncesinde, eski yazı hakkında ilkokul kitaplarındaki menfûr ifâdeler düzeltilmeli.
Ağır metinleri, diplomatika bilgisi isteyen arşiv vesîkalarını ve mezar taşlarını misâl vererek işi yokuşa sürenlerin gayretleri beyhûde. Bunların hiçbiri lisede öğretilmeyecek. Târık Buğra’nın “Havuçlu Pilav”ı ve Fâruk Nâfiz’in “Han Duvarları” okutulacak. Yâni hedef, Osmanlıca’nın künhüne vâkıf olmak değil. Gençler, ecdâd ile aradaki mesâfeyi azaltsınlar; mirâs bıraktığı hazînenin kapısını şöyle bir çalsınlar ve azıcık içeri girsinler yeter. Korkularıyla yüzleşsinler. Ötesi, daha sonra olur.
Andımızdaki panik hâli tekrâr ediyor. Birileri, lüzûmsuzu kaldırırken de panikte, lüzûmluyu getirirken de. Ulusalcıların suyu bulandırmasına alıştık artık. Onlar, yerinde sayadursun, kervan yürür; yolda da düzülür.
Hâşiye: Üç gün bu köşede olacağım inşallah. Eskilerin deyimiyle “tâb ettiğimiz hikmetli ola”. Tenkitleriniz başım gözüm üstüne...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.