Vicdan muhasebesi
17 Aralık’ın yıldönümüne günler kala Gülen Cemaati’nin kontrolündeki Samanyolu TV ve Zaman Gazetesi gibi medya kuruluşlarına yapılan operasyon gündeme damgasını vurdu.
Filler dövüşürken arada çimenlerin ezilmesi hikayesini hepimiz biliriz.
Yine bir filler savaşı başladı…
Kurumlar, topluluklar birbirileriyle güç mücadelesine girerken vatandaşın dertleri, sıkıntıları geri plana düşüyor, toplumsal gerginlik artmaya devam ediyor.
Daha düne kadar her yerde “IŞİD Tehlikesi” üzerine konuşmalar yapılırken, şimdi cemaate yapılan operasyon gündemi esir alıyor.
ERGENEKON, BALYOZ, KCK...
Biraz daha geriye gittiğimizde Türkiye’nin güne Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla uyandığını iyi biliyoruz.
Hatta Ergenekon Davası’na neden Türk destanının adı verildiği de büyük tartışma konusu olmuştu. Durumun düzeltilmesi yerine, daha mahkeme karar vermeden “Ergenekon Terör Örgütü” diye bir yapı medyanın diline pelesenk olmuştu.
Yıllarca terörle etkin mücadele etmiş, vatansever komutanlar bile “terörist” ilan edilmişti, hem de mahkemeye bile çıkarılmadan.
Sonrasında ne mi oldu?
Hükmü bile açıklanmamış insanlardan bazıları hapishane şartlarında hayatını kaybetti, aileleri perişan oldu. Geri döndürülmesi mümkün olmayan psikolojik izler kaldı, özgürlükleri ellerinden alındı.
Yeni bir mağdur kitle oluşturuldu.
SUNİ GÜNDEM
Türkiye’de vatandaşlar, sürekli olarak gergin, kamplaşan, birbiriyle kavga eden profile dönüşmeye başladı.
Güçlerin birbirlerine karşı savaşması ve bu savaşın hukuk üzerinden yapılması demokrasi tartışmalarını beraberinde getiriyor.
“Asrın davası” diyerek onlarca hükümsüz insanı suçlu göstermek ne denli vicdanları rahatsız ediyorsa, KCK’dan serbest bırakılan teröristler de o kadar vicdanları rahatsız etmektedir.
Cemaatçilere yapılan operasyonu da doğru okumak gerekir. Operasyon gerçekten bir örgüt yapılanmasına yönelik midir, yoksa siyasi iktidarın bir hesaplaşma süreci midir?
Bu soruya doğru yanıtlar aramalıyız.
Ancak bugün Türkiye’de siyaset kurumunu tehdit eden, vatandaşların huzurunu kaçıran, milli birlik ve beraberliği hedef alan çok ciddi bir yapılanma vardır.
Bu yapılanmanın adı da KCK’dır!
Bu yapılanma karşısında anayasal sorumlulukların yerine getirilmesi, hukuki süreçlerin durdurulmaması gerekmektedir.
Her yeni dava, her yeni hukuki süreç, huzursuzluğun artmasına sebep oluyor.
KCK’NIN ÜZERİNE NEDEN GİDİLMEDİ?
Cemaatin KCK konusundaki etkin çalışmalarını biliyoruz. Hatta KCK’da yargılamalar devam etseydi doğrudan hükümete, MİT Müsteşarı’na kadar uzanan bir dizi hukuki sürecin başlayacağı iddia ediliyordu.
Yeni süreçte KCK da etkisizleştirildi, yüzlerce terör örgütü yöneticisi serbest bırakıldı, eylemlerine göz yumuldu.
Kimi çevrelerce hükümet ile cemaat arasındaki en sert ayrışmanın da bu süreçte ortaya çıktığı iddia edildi.
Şu bir gerçek ki; KCK bugün Türkiye’nin en somut paralel yapılanmasıdır. Bugün olmasa bile, yarın karşımıza çıkacaktır. KCK’nın yazarları, gazeteleri, STK’ları, sendika ve partileri oluşmuş durumda. Bu örgütlenmeler ideolojik, eylemsel ve örgütsel olarak çalışmalarına yoğun bir şekilde devam ediyorlar. Çok yakın bir zamanda da bu güçlerini kullanmaktan çekinmeyeceklerdir.
Varsa bir suç üzerine mutlaka gidilmelidir, ancak diğer suçlular da gözetilerek.
İşte o zaman tam anlamıyla hukuk devleti olabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.