Devlet Halk İçinse…
Evet, “devlet halk içindir. Halk yoksa devlet de yoktur.” Fakat ne yazık ki bu ülkede halktan kopmuş ve uluslararası karanlık güçlere dayanarak bir şekilde devlet desteğini arkasına almış, bunun verdiği hava ile bol keseden ucuz kahramanlık yapan bazıları "ülkeden de halktan da vazgeçer, rejimden, sistemden vazgeçmeyiz" diyebilmektedirler. Yani gerekirse halkı tankla, tüfekle, uçaklar ve füzelerle bombalamakla yok edebilirlermiş. Breh, breh, breh…
Bakmayın siz onların bu yavan tehditlerine, palavralarına, blöflerine. Yalan söylüyorlar. Halk bizzat işe soyunup kendi iradesini ortaya koyduğu gün, onlara düşen tek bir şey vardır; ya riyakarca ve münafıkça halkın iradesini kabul etmek, ya da tıpış tıpış vatanı terk etmek. Nereye mi? Cehennemin dibine kadar yolları var. Kendileri bilir. İsterlerse benimsedikleri rejimlerle idare edilenlerin ülkelere çekip gidebilirler.
Biz kimseye, yıllardır bize denileni belki demeyeceğiz. Af isteyeni af edeceğiz. Bize, "İran'a, Arabistan'a, Malezya'ya, Cezayir'e, Mısır'a gidiniz. Ya demokrat olduğunuz, ya defolunuz. Laik olmayan adam olamaz" dendiğinin benzerini onlara demeyeceğiz. Fakat Müslüman halkın iradesine saygı göstermeyenlerin gönül rızaları ile ülkeyi terkedip istedikleri rejimler altında yaşamaya gitmelerine de engel olmayacağız. Zaten bu halkın gazabından korkan o yabancılaşmış yerliler, hayran kaldıkları halklara doğru gitmek için belki de sabahı beklemeden daha geceden çoktan yola çıkmış olacaklardır. Tabansızların yapacağı başka ne olabilir?
Artık halk bilinçlenmiştir. Bu bilincin önüne geçmek mümkün değildir. Halk muhasebe yapmaktadır. Seksen yıldır yaşananları değerlendirmektedir. Seksen yıldır suyu yokuşa akıtmanın verdiği zarar ve ziyanı görmektedir.
Seksen yıldır halk arasında sokulan fitnenin farkındadır. Irkçılık, ulusalcılık, bölücülük gibi cereyanlarla halkın arasına nasıl fitneler ve ayrılıklar sokulduğunun farkındadır. Yetmiş seksen yıldır yapay sorunlarla birbirinden koparılan halkın nasıl yabancı ellerle idare edildiğinin farkındadır artık millet.
Ana karakteri laiklik olan bu sistemin nasıl halkın değerlerine ters düşen bir insan nesli yetiştirme amacı güttüklerinin farkındadır. Çünkü o acı mahsüllerin zehirli meyvelerini bugün yaşayarak görmüşlerdir.
Evlatlarının nasıl dinsizleştirilerek ahirette bile kendilerinden uzaklaştırdıklarını görmüşlerdir.
Teröre kurban verdikleri yavrularının ciğerlerini nasıl yaktığını görmüşlerdir.
Saymakla bitmez acıların, darbelerin, evet bütün bunların millet bedeninde açtığı yarayı, verdiği acıyı, çektirdiği ızdırabı, sebep olarak yaşattığı felaketleri görmüşlerdir.
Artık tahammül sarayı yıkılmış, sabır taşı çatlamıştır. Eksik olan onları hakka kılavuzlayacak bir alimin önderliğidir. Onlar da yetişiyorlar hamdolsun.
İşte o gün gelecek ve halk iradesi coşacak ve haykıracaktır:
“Yeter artık, bu sancı dinsin. Bize laiklik bahanesiyle dinimizi öğretmeyen insanlar, evlatlarımızı komünizm, sosyalizm, faşizm, nasyonalizm bataklığında boğdular. Canlarımıza ciğerlerimize acımadan kıydılar. Geleceğimizi kararttılar. İnsanımıza onulmaz acılar yaşattılar. Birinci Dünya Savaşı'ndan beri yedi düvelle uğraşan, Kurtuluş Savaşında canla başla çalışan, dünya rahatlığını düşünmeden canını dişine takarak o cepheden bu cepheye koşuşan bu aziz millete ve onların zürriyetlerine yapılan saygısızlık artık yeter”.
Kerkes de biliyor ki bu millet “devlet laiklik olsun. Dini, imanı, şeriatı, hilafeti terk etsin” diye düşmanla savaşmadı.
Halk, savaş sonrasının çetin şartlarıyla, yoklukla, yolsuzlukla, dertlerle, çilelerle boğuşmak için çarpışmadı.
İslam medeniyetinden çıkıp batı medeniyetine girmek için savaşmadı bu millet.
Kurdukları devlet gelsin de üstümüzdeki Müslümanlık sembolü olan kılık kıyafetimizle, kitabımızla, yazımızla, medrese ve tekkemizle, takkemiz ve başörtümüzle uğraşsın diye harp etmedirler.
Eğer birilerinin bunda bir şüphesi varsa, gelsin “İstiklal Marşı”nı bir kez daha okusun.