Ümmetin üvey evlatları!
Dünyada iplerin çoktan koptuğu istisnai yerlerden biri olan Doğu Türkistan’dan işgalci Çin’in baskı ve zulümlerinden kaçıp Tayland’a kaçak yollarla gelen ve tutuklanarak kamplara hapsedilen 300 Uygur Türkü’nün dramı artarak sürüyor.
Yaklaşık 10 aydır Tayland’daki bu kamplarda gayri insani şartlar altında tutulan Uygur Türkü kardeşlerimizden 7 yaşındaki Abdullah Abdulveli, Türkiye’ye getirilip tedavi edilmesi yönündeki taleplerin Tayland makamlarınca reddedilmesi sonucu geçtiğimiz hafta vefat etti!
Çin’in “bu sorun bizim iç işlerimizdir karışmayın” çıkışları karşısında, on aydır bir arpa boyu yol ilerleyemeyen Türkiye’nin sergilediği “derin sessizliği” ve “belirsizliği” neye yormamız gerekiyor?
Ortadoğu’da birçok ülkenin göbeğinde yaşanan olaylara direkt müdahil olan, hatta müdahil olduğu ülkelerin “bu bizim kendi iç meselemiz sen karışma” uyarılarına aldırmayan Türkiye; mesele Doğu Türkistan ve oradan yükselen feryatlar olunca, “elinde imkânı olduğu halde neleri yapmıyor?” sorusuna “dengeler adına” cevapsız kalıyor maalesef!
Öyle ki; denge oyunu içinde, Rusya’dan sonra ikinci küresel oyun kurucu muamelesi yaptığımız Çin’e, önüne “sert” veya “çok sert” sıfatları getirilmemiş halini geçtik “diplomatik kınama” dahi göndermekten çekiniyoruz!
Hadi diyelim ki bu iş devletler boyutunda böyle oluyor; dengeler güdülüyor, maslahatlar ve menfaatler masaya yatırılıyor… Peki, kendisine Müslümanım diyenlere neler oluyor?
Onlar da tıpkı “devlet” gibi… İdeolojik düşünce kalıplarına, cemaat, cemiyet, fırka veya farklı aidiyetlere “kafaların ve vicdanların kiraya vermekle” malul bir şekilde; birlik olmaları gereken meseleler karşısında, vaziyet tespitinden tutun istikamet tayinine kadar adaletsizliğin ve çifte standardın en güzel örneklerini sergiliyorlar!
Kimi “Turkofobia” hastalığına duçar olmuş Müslümanlar “sadece” Ortadoğu’daki mağduriyet ve mazlumiyet alanlarına odaklanıyor ve ümmetin tüm alakasını oraya manipüle etmeye çabalıyorken, başka coğrafyalardaki dram ve trajedilere ise aynı “alaka ve hassasiyeti” göstermiyor… Buna tavır alan kimi Müslümanlar ise, Orta ve Uzak Asya orjinli Müslüman kardeşlerimize kilitleniyor, başka coğrafyalardaki mağduriyet ve mazlumiyet alanlarına aynı “alaka ve hassasiyeti” göstermiyor. Bir kısım “sol” görüşlü kitlelerde, insanlar üzerinde nükleer deneyler yapacak kadar vahşileşen gözü dönmüş Çin ile aynı siyasi görüşe sahip oldukları için çıt çıkarmıyor!
Birkaç çocuğu olan bir babanın, sadece bir çocuğuna kıymet verdiğini ve bu kayırmanın diğer çocuklarda hissettirdiği mahzunluğu ve kırgınlığı düşünün…
İşte tamamen bu teşbihteki tabloya dikkat çekmek istiyorum.
Cenab-ı Allah “… Unutmayın ki, hakkı ve hakikati inkâra şartlanmış olanlar birbirleriyle müttefiktirler; siz de birbirinizle öyle olmadıkça yeryüzünde fitne ve büyük bir karışıklık baş gösterecektir” (Enfal 73) ayetiyle, yeryüzünde bozgunculuğun son bulması için tüm iman etmiş erdemli insanların birbirleriyle dost olmaları, ittifak etmeleri, birlik ve beraberlik içinde olmaları gerektiğini bildirmiştir.
Tüm Müslümanlar bu emre uymakla sorumludur.
Efendimiz (SAV) müthiş bir benzetme ile Müslümanların nasıl bir tavır ve duruş sergilemeleri gerektiği konusunda son noktayı koymuştur: “Birbirine karşı muhabbet ve merhamette, müminler bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca bütün vücudun rahatsız ve uykusuz kalıp onun tedavisi ile meşgul olduğu gibi, Müslümanlar da birbirlerine yardıma koşmalıdır”
Hülasa…
Doğu Türkistan’da Müslüman olmak hiç de kolay değil!
Son 250 yıldır “sürekli” zulüm gören “ümmetin üvey evlatları” Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin ve “neredesin gavim gardaş?” nidalarıyla hudutlarımıza dayanan ama kapılardan geri çevrilen Türkmen kardeşlerimizin gözlerine iyi bakın!
Zira boynuzsuz koçun boynuzlu koçtan hakkını alacağı yargı gününde; o bakışların ve kırık kalplerin sahipleriyle yüzleşeceğiz!
Umalım da; onlar bize karşı, bizim onlara olduğumuz kadar insafsız olmasınlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.