Kim Mü’min Kim Münafık?
Burada siz okuyucularım da şahitsiniz, cemaat’in “Paralel Yapı” ile ilişkisi netleşince, gece gündüz cemaat medyasının paralel ihanete destek vermesi sürüp gidince, iyi niyetle epey yazı kaleme aldım.
Bu yazıların ana fikri şu idi: Hizmet alanları farklı iki dindar, muhafazakar yapının kavga etmesi değil, yardımlaşması esastır. Ama paralel ihaneti desteklemek ile cemaat ve onun başı Gülen yanlış yapmıştır. Hükümette yolsuzluk varsa, bunu yargıya havale gerekir. Kendileri parti değiller, muhasebeci değiller. Bunu yapması gerekenler de kendileri değiller. Yolsuzluk elbette çirkindir ve yapanlar cezalandırılmalıdır. Ama bunu cemaat yapacak değildir.
Öyleyse kavgayı başlatan Gülen, bundan dolayı özür dilemelidir. Araya giren dostlar ile bu kavga bitirilmelidir. Barış bir an önce sağlanmalıdır. Her geçen saat daha büyük tahriplere sebep oluyor. Geç kalınırsa, “bade harabi’l Basra” neye yarar? Yarın Suriye’de de bir barış olacaktır, ama neye yarar? Vatan namına bir harabistan duruyor şimdi orada…
Ama Gülen dinlemedi. “Neyine güveniyorsun?” dedik. “Bütün dünyanın yardım ettiği PKK bile devleti yenemedi, sana ne oluyor?” dedik. Gülen dinlemedi. Adamda bu kadar kibirin, benliğin, enaniyetin olduğunu hesap edemedik. Uluslararası emperyalist güçlerle ittifakını hesap edemedik. “Bırakın sarhoşu, yıkılana kadar gitsin” dedik ve bir daha da yazmadık…
Aradan bunca zaman geçti. Hala cemaatin bir kısmı paralel ihaneti görmedi. Diğer Müslümanlara karşı kin, nefret ve düşmanlık öyle büyüdü ki, ne İsrail askerine, ne ABD conisine öyle düşmanlık gösterilmedi.
Geçenlerde bir hastaneye gittim. Doktorum mesleğimi sorunca, “bu cemaat hükümet kavgasına ne dersin?” diye sordu. Ben de yüzüne bakınca cemaatten olduğunu zannettim. “Cemaat İslam’a hizmet ve siyasetten uzak durmak sözü vermişti. Onu destekledik. Bu hükümet de Cumhuriyet tarihinde gördüğümüz İslam’a en yakın hükümet. Şimdi bu iki dindar ve muhafazakarın kavga etmesini doğru bulmuyorum” dedim. “Erdoğan Müslüman mı ki?” dedi. Yüzüne baktım, şaka mı ciddi mi olduğu belli olmuyordu. Canım sıkıldı. Ben şaka yaptığını sanmış gibi “İman konusu şakaya gelmez” diyerek sözü bitirdim.
İşte aynı gerçeği şimdi gazeteden okuyoruz. “Arınç'tan Bomba Açıklamalar”.
Bülent Arınç diyor ki: “Kendilerinden özür dilenecek bir durum yok. Ben bu olaylar ortaya çıktığında aramızdaki hukuka da güvenerek ki ne kadar boşa güvenmişim o da ortaya çıktı. Kendilerinin özür dilemesini istedim. 'Bir mümin bir münafıktan asla özür dilemez' dediler. Yerin dibine girdim. Ben sizden bu anlamda bir özür beklemiyorum.” https://www.habervaktim.com/haber/400680/arinctan-bomba-aciklamalar.html
'Bir mümin bir münafıktan asla özür dilemez'miş… Artık mümin kim münafık kim, onu da siz anlıyorsunuz…
İşte bu cemaat kafasıyla mı biz İttihad-ı İslam’ı sağlayacağız?
Sözüm bütün cemaatlere. Bir an önce “bütün cemaat ehli kardeştir” eksiği yerine “bütün müminler kardeştir” tamı ile iman tazelemeliyiz.
Bu “iman tazeleme” lafına da kimse yersiz ve haksız alınganlık yapmasın. Bu sözde inkar ifadesi yoktur. Bu söz, Efendimizin ve sahabenin kullandığı bir sözdür, bilenler bilir.
Keşke günde yüzbin kere “la ilahe illallah” diyerek iman tazelesek…