Torunlarının sevmediği imparatorluk: Osmanlı
Osmanlı imparatorluğu ne bahtsız bir imparatorlukmuş!...
Kemalisti sevmez!...
Türkçüsü sevmez!...
İslamcısı sevmez!...
Sen 600 yıl hükümran ol!... Cumhuriyet döneminde, insanlığa “Eserim” diye sunulan şeyleri yapmış ol.
Bu topraklarda vatan tutmanın faturasını öde!...
Bu toprağın her santimetre karesini nakış nakış işle!...
Dünyada “medeniyet” dendiği zaman akla gelen 2 medeniyetten biri ol!...
Sonra torunların (Hani o yıldırımlar yaratmanla övünen “ahfâd”ın), fırka fırka olsun ve her her biri ayrı gerekçelerle seni sevmesin!...
Ne bahtsız bir imparatorlukmuş şu Osmanlı imparatorluğu!...
Osmanlı’yı Kemalisti, dindar diye sevmez; İslamcısı, yeteri kadar Müslüman bulmaz; Türkçüsü, Türk olarak görmez!...
Böyle bir imparatorluk bahtsız olmasın da ne olsun?...
Tabii, bunların Osmanlı’yı sevmemesi son derece normal. Çünkü her bir fırka, medeniyet fikrini bilinç olarak idrak edememiş, nev-zuhur cereyancıklardır. Medeniyet nerdeee, bunlar nerde?... Medeniyet, ideoloji sınırlarını aşar. Bunlar ideoloji körlüğüne saplanıp kaldıkları için, at gözlüğünün dışında kalan ihtişamı anlayamadıklarından, tek çıkar yol olarak Osmanlı muhalefeti veya düşmanlığını sergiliyorlar. (Haklarını yemeyelim; İslamcılar, sadece Osmanlı’yı yok sayarlar; açıktan düşmanlık yapmazlar.)
Kemalistleri anlarım. Onlar, hâlâ 1920’lerin psikolojisiyle, Osmanlı tepkisi ilkelliğini sürdürüyorlar. Ya bu Türkçüler ve İslamcılara ne oluyor?
Türkçülerin bir kısmı, 1970-80’lerdeki Ülkücü grup, Osmanlı dendi mi, tüyleri diken diken olurdu. Yakalarında Fatih rozeti taşıdıklarında, bütün Osmanlı haşmetini omuzlarında taşıdıklarını zannederlerdi. Süleymaniye’yi, Abdülkadir Meragi’yi, Itrî’yi bilirlerdi. Arif Nihat’ın şiirlerindeki medeniyet referanslarını, şanlı bir nişan gibi zihinlerinde taşırlardı ve dil konusunda “medeniyet dili” bilincine sahiplerdi. Şimdinin MHP’lileri, bu konularda tıpkı Kemalistler gibi düşünüyorlar.
İslamcıların durumu biraz farklı.Mehmet Akif’ten beri, İslamcı gelenek, Osmanlı karşısında, en iyimser deyimle “nötr”dür. Mesela Akif, Süleymaniye’yi eserinde zikreder ama o bina sadece bir ibadethanedir. Akif, Süleymaniye’ye bir medeniyet sembolü olarak bakmaz. Dârü’l-Fünûn’da Edebiyat-ı Osmaniye dersi vermiş olan Akif’in Safahat’ında adı geçen tek Osmanlı edebî şahsiyeti, Mevlit şâiri Süleyman Çelebi’dir. Osmanlı mimarisinden ve musikisinden de tek bir laf dahi etmez Âkif.
O dönemde, böyle bir tavır sadece Âkif’te değil, aynı geleneğe mensup diğer edebî-fikrî şahsiyetlerde de görülür.
İkinci kuşak İslamcılar da tıpkı Âkif gibi, Osmanlı birikimine karşı olumsuzdur. Şöyle aklınızdan geçirin. 1950-60-70’lerde toplumsal etkisi olan hangi İslamcı şahsiyetin eserinin arka planında Osmanlı vardır? En basitinden 7 güzel adamın eserlerine; İsmet Özel’e, Ali Bulaç’a falan bakın. Bunların fikrî yapılarında Osmanlı’ya dair bir kod bulamazsınız. Nevzuhur İslamcılara konusuna ise hiç girmeyelim; onlar bu konuya “neo-osmanlılık” hususu haricinde tamamen Fransızlar.
Hâsılı, kemalistlerin asr-ı saadeti 1923-1938; Türkçülerin asr-ı saadeti kadîm Orta Asya, tabiatiyle İslamcıların da Hz. Muhammed ve 4 halife devridir. Üç gelenekte de Osmanlı medeniyeti arada kaynayıp gider.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.