Elin ağzı torba değil ki büzesin
Nasrettin Hoca, oğlu ve eşeğiyle yola düşmüş. Görenler, “Seninki akıl mı? Eşek varken yürüyorsun.” deyince eşeğe binmiş. Bu sefer,“Sakalından utan. Çocuğu yürütüyorsun.” demişler. Hemen oğlanı da bindirmiş. Bu sefer de “Eşeğe yazık değil mi?” demişler. İnmiş. “Ne biçim evlât! Babası yürüyor; kendisi binmiş.” demişler. Hoca, en sonunda, sesleri kesilsin diye, oğluyla berâber eşeği sırtlamış. Bu sefer de “Hoca aklını yitirdi.” demişler.
Bir ülkede, başbakan, gazetecileri göl kenarına dâvet edip “Hadi bakalım, buna ne diyeceksiniz?” diyerek gölün üzerinde yürümüş. Ertesi gün gazeteler şöyle başlık atmış:
-Başbakan yüzme bilmiyor.
Sözüm, İflâh olmaz muhâliflere...
Ortalık karmakarışık. Avrupa’da büyük bir oyun var. Başbakanımız, bu oyunu Müslümanların, Avrupa’daki Türklerin lehine çevirmek için yola çıktı. Gitmese “Teröristleri destekliyor.” diyecektiniz. Gitti; ezik oldu.
Fransa Cumhurbaşkanı, Davutoğlu’nu öpse bir türlü, öpmese bir türlü.
Abdullah Gül İngiltere’ye gittiğinde, âtıl bir bürokrattan şöyle bir şey işitmiştim:
-Dışişlerinde, üst düzey bir tanıdığım, kraliçenin, sâdece İngilizlerin elini sıktığını söyledi. Gördünüz mü Gül’ün elini sıktı.
Eminim, üst düzey tanıdığı, facebook. Gece boyu yapılan dedikoduları, ertesi gün, üst düzey tanıdık sosu ile pazarlamak, bir Ankara hastalığı. Alışkın olduğum için biraz araştırdım. Bilakis, kraliçe İngilizlerle tokalaşmıyormuş. Peki bunu söyledim de o kişi utandı mı? Yoo...Tam gaz devâm..
Üslûbunuz, aynen bu işte. Hani Allah muhâfaza, Davutoğlu, Danimarka Başbakanı gibi merdivenlerden düşseydi, dilinizden düşmeyecekti.
Kaçan en büyük fırsat neydi biliyor musunuz? Kendimi sizin yerinize koyup çok hayıflandım. Liderlerin kolkola kenetlendiği sahnede içim gitti. Var ya Merve Kavakçı’ya yapıldığı gibi hep berâber Davutoğlu’na, “Dışarı! Dışarı!” diye bağırsalar, sokaklara çıkıp sabahlara kadar “Eziiik! Eziiik!” diye tempo tutardınız. Tüh be! O nasıl târihî bir fırsattı öyle.
Tek derdiniz hükûmete saldırmak olunca, hâdiseleri doğru okuyamıyorsunuz. Şimdi size, “Son yıllarda Fransa’da, Hollywood’a kafa tutan ilginç filmler yapılıyor.” desem, emimim festivallerde bayıla bayıla seyrettiğiniz o filmlere de düşman olursunuz.
Fransa’nın, “Can Dostum” ve “Hayatımın Şansı” gibi filmlerle göçmen açılımı yaptığını; özellikle, siyâhî Müslümanlar ile uzlaşmaya çalıştığını söylesem, “Ama dergiye saldıran Müslümandı.” dersiniz. “Ha işte bunun için Müslümandı. Çözüm istemeyen Amerika’nın oyunu.” desem, “Yüzüklerin Efendisi” ile kirlenmiş zihniniz gene itirâz eder. Hız ve hazza kapılıp giden Fransızlara, “Dur ve ötekini anla” diyen ve “Yıldız Savaşları” filmi üzerinden güçle dalga geçen “Kuyunu Kazacağım” filminden bahsetsem, gene olmaz biliyorum.
Ama... Danimarka yapımı, Yahudi fitnesiyle dolu, “Daha İyi Bir Dünyada” filmini havada kaparsınız. “O film, işte bugünler için yapıldı. Müslümanları sapık gösterdiği için oskar verildi." desem.....
Onu desem, bunu desem... Size ne desem boş biliyorum. Vallahi fıkra gibisiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.