Allah rızası için laik olalım lütfen!
Aklımdan geçeni Etyen Mahçupyan yazmış; diyor ki, "bu bir kurumsal akıl tutulmasıdır".
Söz konusu ziyaretin ne anlama geldiği hakkında birkaç gündür yapılan yorumların üstünde bir tesbit bu.
Cezaevi ziyareti, evvelemirde maksadına uygun bir mahiyet göstermiyor; romantik, naif, hatta biraz epik bir kurgusu var. Ayrıntısına girmeyeceğim; doğrudur-yanlıştır faslını da geçiyorum fakat ziyareti tasarlayan "akl"ın, bundan daha iyisini düşünmesi gerektiğini uman bir beklentimiz var bizim ordu üst kademesinden; daha doğrusu "vardı!"
Siyasetçiler, dinî işlerle ilgilenmesinler; iki sebeple: Birincisi teorik açıdan yanlıştır; siyaseti teknik, idari ve problem çözücü bir süreç haline getirmeyi başarmamız lazım. Özetle, siyasetçilerimiz dini bütün olmasa da olur, fakat olmaları gerektiği gibi olsunlar kâfidir: Dürüst, liyakatli, tarafsız ve art niyetsiz.
İkinci sebep daha önemli; siyasetçiler istese de dinî işleri beceremiyor, ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. "Hakkını verseler ne âlâ" demiyorum; dinden uzak dursunlar kâfidir. Misâl veriyorum: AK Parti Edirne teşkilatı, Maliye Bakanı için iftar yemeği vermiş. Benim "sade vatandaş" kafam şöyle çalışır: Bakan, iftar vermek istiyorsa düzenlemeyi kendisi yapar, parayı cepten öder, fazla tantana yapmadan (sahi, iftarda gazetecinin ne işi olur yahu?) eşini dostunu ağırlar. Parti teşkilatını işe karıştırmak neyin nesi? Ne lüzum var böyle şeylere; oruç kollektif bir ibadet değil, tamamen şahsi. Bunu niçin büyük iftar şölenleriyle "kamusal" hale getiriyoruz?
Devam ediyorum. İftara Edirne'nin CHP'li Belediye Başkanı'nı davet etmişler; Bak bu güzel; siyasetçinin "siyasi iftar" yemeği vermesi lüzumsuz ve yanlış fakat, siyasi hasım durumundaki kişilerin daveti isabetli.
Belediye Başkanı davete icabet etmiş, âlâ, salona girince "nereye oturacağım" diye sormuş, görevliler "protokol dışında bir yer" gösterince kızıp "size afiyet olsun" diye çekmiş gitmiş ve gazetecilere de, "Protokolde yerim valinin yanıdır, Belediye Başkanı olmaktan çıkartarak sıradan insan muamelesi yaptılar. Ayıp ettiler" demiş.
Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi? Söz temsili, akşama kadar Allah rızası için oruç tutmuşsun; iftar davetine katılmışsın, sofrada yerini beğenmediğin için, "ayıp ettiler" diyorsun.
Ben de onu söylüyorum zaten: Siyasetçilerin iftar, Ramazan, oruç işlerine bulaşmaları bizatihi lüzumsuz ve "ayıp" bir şey zaten. Bulaştıktan sonra yer beğenmemek ikinci ayıp, çağırdığın misafirin gönlünü hoş edememek ise daha başka bir ayıp.
Daha bitmedi. Sayın Bakan durumu öğrenince, "çok üzüldüm; haberim olsaydı, Belediye reisini yanıma alırdım" buyurmuş. E, böyle bir iftarda Bakan'ın yanında oturmak aşere-i mübeşşere meyânına dahil olmak gibi bir şey olmalı. Ne şeref, ne büyük saadet! Düşünmesi bile insanın gönlünü bir hoş ediyor yahu...
Daha sonra Bakan'ın eşi AKP Edirne il başkanını azarlamış; gazete böyle yazıyor. İl başkanı eğer bu yazdıklarımı okuyorsa beni iyi anlayacaktır. Haksız mıyım sayın İl başkanı? Doğru fikir şudur azizim, az evvel söyledik. Laiklik hakikaten iyi bir şeydir. Siyaset erbabını (kezâ askerleri de) kendi işinin dışında şeylerle ilgilenmekten alıkoyan her şey çok iyidir. Neyinize gerek iftar, sahur organizasyonu yapıp, parti kesesinden dinî faaliyette bulunmak. Nitekim bakınız CHP'li Belediye başkanımız da, haklı mevkiide iken sözü lüzumsuz yere uzatarak baltayı taşa vuruyor (ani şeker düşmelerine dikkat!)
Ne diyor, ne diyor?
-Bana sıradan insan muamelesi yaptılar!
Sayın başkan, geliniz anlaşalım; sizin işiniz herkesin bu ülkede sıradan insan muamelesi görmesini sağlamak; siyasetçinin varlık sebebi bu: Sıradan, kabul fakat, "insan"; o kadarına râzıyız efendim; sizin beğenmediğiniz o lütfa çoktaan tâlibiz biz.
...
Gülüyor gibi mi görünüyorum?