Askerler de siyaset yapabilir
Muvazzafları kastetmiyorum tabiî ki. Sırtında üniforma elinde silah ile siyaset olmaz. Tıpkı elinde devlet yetkisini bulunduran sivil bürokratların siyaset yapması gibi muvazzaf subayların siyaset yapması da demokratik değildir.
Bunu söylerken normal demokrasileri kastediyorum. Bizde ise sivil bürokrata suç askere serbest 'fiili durumu' vardır.
Askerlere bakarsan onlar da siyaset yapmıyorlar, yasalardan kaynaklanan görevlerini yapıyorlar. Bir bakıma haklılar da. Siz yasalarla onlara koruma kollama görevi verirseniz onlar da kendilerine karşı sorumlu oldukları başbakanın cumhurbaşkanının gözlerinin içine baka baka onlara nasıl bir siyaset izlemeleri gerektiğini söylerler.
Hızlarını alamazlar 27 Nisan'da olduğu gibi muhtıra bile verirler. 'TSK'nın ulusunun dışında ayrı bir denetime ihtiyacı da bulunmamaktadır' türünden açıklamalar yaparak hiç kimseye hesap vermeyeceklerini ilan ederler. Terör örgütü mensubu olmakla suçlanan sanıklara savcılık yasağına rağmen kurum adına resmi ziyarette bulunurlar.
Normal demokrasilerde askerin sivile siyaset dikte etmesi bir yana genel kurmay savunma bakanlığına bağlı ve onun emrinde bir kurumdur. Dolayısıyla kimse genel kurmay başkanlarını ve kuvvet komutanlarını tanımaz bile.. Bizde ise önümüzdeki on yıl boyunca kimin hangi mevkie geleceğini sıradan vatandaşlar bile tahmin edebilir. Normal demokrasilerde sokakta asker bile göremezsiniz ama bizde ülkenin yüzölçümünün yüzde 90'ına tekabul eden alanda güvenlik askere/jandarmaya bırakılmıştır.
Arada bir Doğan Güreş gibi Hilmi Özkök gibi demokrasiyi hazmetmiş genel kurmay başkanları da çıkmıyor değil ama o ikisinin çıkışı normal değil; sisteme rağmen sivil iradeyi yani demokrasiyi içselleştirmelerinden kaynaklanıyor.. Elbette ki bu tespitimiz diğerlerini demokrasi düşmanı göstermemiz anlamına gelmez. Onlar da demokrasi diyorlar ama tıpkı 82 anayasası gibi 'ancak'larla 'ama'dolu bir demokrasi anlayışları var.
Yine de Avrupa Birliği hedefine itiraz etmeyen aksine onu benimseyen beyanlar sadır olduğu için askerimizin çağdaş demokrasilere kapıyı tamamen kapattığını söylemek haksızlık olur.
İşte burada kusur askerlerin değil sivil yönetimlerindir, meclisindir. Görev de öncelikli olarak sivillere düşmektedir. Çok acil yasal ve anayasal düzenlemelerle orduyu çağdaş AB üyesi ülkelerdeki konuma oturtmaları ve siyasetin içinden tamamıyla çıkarıp asli görevine irca etmeleri gerekir.
Bu konuda Mustafa Erdoğan hocanın şu tespitine katılmamak mümkün değil. Diyor ki:”Geçen haftaki devir-teslim törenlerinde askerler yine alışılmışı yaptılar: Her Ağustos'ta olduğu gibi, Türkiye'nin anayasal düzenini kendilerince tanımlayıp buyurgan bir dille Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakana tebliğ ettiler. Aslında onların şahsında hepimize tamim ettiler.
Aslında bu törenler ve onların medya tarafından yansıtılma biçimi hür ve medeni olmak iddiasındaki bir ülkeye yakışmıyor. Her yıl Ağustos başında askeri terfilerin ayrıntılı olarak haberleştirilmesi de öyle. Onun için, bu gibi törenlere artık siyasilerin katılmaması, Cumhurbaşkanı'nın ise 'başkomutan' sıfatıyla ya sadece bir mesaj göndermekle yetinmesi ya da kendisini genel sekreteri vasıtasıyla temsil ettirmesi gerekiyor. Bu arada Başbakanın da genelkurmay başkanlarına talimat vererek törenlerde yapılacak konuşmaların askeri-teknik konulara inhisar ettirilmesini sağlamasına ihtiyaç var.”(Star, 4 Eylül 2008)
Tabii ben bu bağlamda emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu'nu da içtenlikle kutluyorum. Başarılı olur olmaz orası aynı bir konu ancak Pamukoğlu kendi partisini kurarak askerin nasıl siyaset yapacağını herkese göstermiş ve cezaevi ziyaretine verilmesi gereken en ciddi ve en demokratik tepkiyi vermekten de geri durmamıştır.
Hak ve Eşitlik Partisi'nin kuruluşunu açıklayan emekli Tümgeneral Pamukoğlu, Eruygur ve Tolon'a Genelkurmay adına yapılan ziyarete tepkisini “Asker ve sivil bürokratların siyaset yapma hakkı yoktur” sözleriyle göstermiştir.
Asker işte böyle siyaset yapar/yapmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.