İmam Ebû Hanîfe ve Allah Teala’nın cihet ve mekândan tenzihi-1
Soru: İmam-ı A’zam’ın Allah’ın gökte olduğunu söylediği, Allah gökte değildir diyenleri tekfir ettiği naklediliyor, doğru mu? Doğruysa Allah mekândan münezzehtir sözü Ehl-i Sünnet’e ait bir inancı yansıtmıyor demektir. Ya da İmam-ı A’zam’ın Ehl-i Sünnet olmadığını söylememiz gerekir. Doğrusu nedir?
Cevap:
İmam Ebû Hanîfe’nin, Allah Teala’nın gökte olmadığını söyleyenin ya da Allah Teala’nın gökte olduğunu inkâr edenin kâfir olduğunu söylediği, itikadda Selef çizgisini takip ettiğini söyleyen pek çok kimse tarafından iddia edilmiştir/edilmektedir. Bu, ya cehaletten ya da bilerek saptırma gayretinden kaynaklanan vahim bir hatadır. Konu hakkında farklı eserlerinde söylediklerini bir bütün olarak ele almadan İmam’ın bu bağlamda ne dediğini ortaya koymak mümkün değildir. Onun, ilgili ifadelerinin bir kısmını cımbızlayarak varılan bu tarz neticeler, onun tavrını yansıtmaktan kesinlikle uzaktır.
İmam Ebû Hanîfe’nin konu hakkında farklı eserlerinde yer alan ifadeleri, Beyâzîzâde tarafından el-Usûlu’l-Münîfe‘de bir araya getirilmiştir.(1) Önce o ifadeleri toplu halde görelim:
“el-Fıkhu’l-Ekber‘de şöyle demiştir: “Allah, mahlukların sıfatlarıyla tavsif edilmez.”(…)
El-Vasıyye‘de şöyle demiştir: “Allah, ihtiyaç duymaksızın ve üzerine yerleşmeksizin Arş‘a istiva etmiştir.”(…)
“el-Vasıyye‘de şöyle demiştir: “O (Allah Teala) ihtiyacı olmaksızın Arş‘ı da Arş‘ın dışındaki mahlukları da koruyandır. Eğer muhtaç olsaydı, tıpkı mahluklar gibi (olur), alemi yaratmaya ve yönetmeye muktedir olamazdı. Eğer (Arş‘ın üzerine) “oturma”ya ve “yerleşme”ye muhtaç olsaydı, (böyle düşünenlere) Arş‘ı yaratmadan önce neredeydi (diye sorarız)? Allah Teala uluvv ve büyüklükle bundan yüce (ve münezzeh)dir.”
“el-Fıkhu’l-Ebsat‘ta şunları söylemiştir: “Allah Teala vardı ve mekân yoktu. O, mahlukatı yaratmadan önce de vardı. “Nerede”, “mekân”, “şey” (gibi kavram ve varlıklar) yokken de O vardı. O her şeyin yaratıcısıdır. O’na (dua edilirken) “aşağıya” değil, “yüceye/yukarıya” yönelerek dua edilir. Çünkü “aşağılık”, herhangi bir şekilde uluhiyet ve rububiyet vasıflarından değildir. Hadisteki durum da bu bağlamda varit olmuştur: Bir adam Hz. peygamber (s.a.v)’e siyahî bir cariye getirerek, “Bir mü’min köle azad etmem vacip oldu. Bunu azad etsem yeterli olur mu?” diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v) cariyeye, “Sen mü’min misin?” diye sordu. Cariye “Evet” deyince, “Allah nerede?” diye sordu. Cariye eliyle semayı işaret etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Onu azad edebilirsin. Zira o mü’mindir” buyurdu.”
“Kim, “Bilmiyorum Rabbim semada mı, yoksa yerde mi” derse kâfir olur. Aynı şekilde, “O (Allah Teala) Arş‘ın üzerindedir; ancak bilmiyorum Arş semada mı, yoksa yerde midir” diyen de (kâfir olur).”
“el-Vasıyye‘de şöyle demiştir: Cennet ehlinin, keyfiyetsiz, teşbihsiz (mahlukata herhangi bir bakımdan benzeme söz konusu olmaksızın) ve cihetsiz bir şekilde (herhangi bir yönde olmaksızın) Allah Teala ile mülaki olması haktır.”
“el-Fıkhu’l-Ekber‘de şöyle demiştir: “Cennetteyken mü’minler O’nu, baş gözleriyle görecekler. O’nunla mahlukatı arasında mesafe olmaz.” (…)
“el-Fıkhu’l-Ekber‘de şöyle demiştir: “Allah Teala’nın uzaklığı ve yakınlığı, mesafe uzunluğu ve kısalığı tarzında değil, (mü’minlere) lütufta bulunma ve (kâfirleri) zelil etme tarzındadır. İtaatkâr kul O’na keyfiyetsiz şekilde yakındır, isyankâr da (aynı şekilde) uzaktır. O’na yakınlık ve yönelme, O’na münacatta bulunan kimselerin bu durumudur. Cennette O’nun yakınında olma, huzurunda durma ve ahiretteki rü’yet de aynı şekilde keyfiyetsiz olacaktır.” (2)
Haftaya devam edelim.
1) Kemâluddîn el-Beyâdî (Beyâzîzâde), İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe (rh.a)'in itikadî sahada mevcut 5 risalesindeki konuları önce el-Usûlu'l-Münîfe'de sistematik tarzda bir araya getirmiş, bilahare bu eseri, İşârâtu'l-Merâm adıyla kısmen şerh etmiştir. Her iki eser de matbudur. el-Usûlu'l-Münîfe dilimize de çevrilmiştir.
2) Kemâluddîn el-Beyadî, el-Usûlu'l-Münîfe, 50-5.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.