Nâzım da az .... değilmiş!
Öleli kaç yıl oldu? 1960’larda olduğuna göre, elliden fazla. Yuvarlak yıldönümü değil ama, sağda solda bir hayli tantana var: Nâzım 113 yaşında! Bu tantanaya uyup “Nâzım Hikmet günleri” düzenleyen “muhafazakâr” belediyelerimiz bile var.
Ne diyelim, madem ülkemizin adamı, madem türkçenin şairi, hadi eski kayıtları kaldırıp şu Nâzımı yâd edelim. İçimden samimiyetle bu geçiyor. Arıyorum, tarıyorum. Şiirlerine bakıyorum. Niyetimiz hâlis, böyle zamanlarda iyi taraflar görülür. En azından Sovyetik Türk dünyasında türkçe vurgusu ile uyandırdığı etki üzerinde durulmalı diyorum. Ya da oğluna şefkati, oğlunun anasına vefası filan...
Tam da ben ikna olmuşken has Erzurumlu, hem de hakiki Dadaş Lütfullah âniden çıkageliyor.
O mevziisini terk etmez. 40 yıl önceki kabullerini kurban etmez. Havadan sudan derken Nâzım’dan konuşuyoruz. Ben tavrını bildiğim için yumuşatıcı ifadeler kullanıyorum. Fakat yüzü allak bullak. Hiç hoşnut değil. Patlak veriyor: “Bırak sen onu ağabey, o da az ... değil” diyor.
Ne değil? Erzurum lisanını bilenler burada çok kullanılan bir kelimenin geçtiğini anlamışlardır. “Dadaş, bu ‘kavat’ da diline persenk olmuş, biraz farklı düşün. Komünizm çöktü, tehlike bitti. Antikomünistliğin lüzumu yok!” diyecek oluyorum.
Lütfullah Dadaş ısrarlı. O kelimeyi beş peşe kullanmaya devam ediyor. Tepemin tası atacak. İşe bakın yanında bir kitap varmış, sanki hazırlıklı gelmiş, “al sana” diyor.
Bakıyoruz kitaba: Nazım’ın Moskova hayatında her halde bir hayli kadın var. Fakat Vera yengemiz bambaşka. Nâzım altmışlı yaşlara yakınken Vera’ya abayı yakıyor. Kadın evli ve bir çocuk sahibi. Nâzım onunla evlenmek istiyor. Kocası iki şart koşuyor: “Vera’yı resmen nikâhına alacaksın bir, haftada bir günü de benim evimde geçirmesine izin vereceksin, iki.”
Bu arada Lütfullah’ın beni göz ucuyla süzdüğünü tahmin edebilirsiniz. Renk vermemeye çalıyorum. Nâzım bu yahu; İstanbul delikanlısı hem Şeyh Bedreddin destanında ne demiş: “Yârin dudağından başka her şey ortak olabilir.”
Nâzım “incir dudaklı” sarışın Vera ile bu şartlar dahilinde evlendiğine göre, ne olmuş oluyor?
O sırada Vera 28, Nâzım 58 yaşında. Komünist sistemin propaganda mekanizmasındaki rolünden ötürü evi, arabası, yazlığı var ve parası bol. Böyle bir Nazım’la bütün Veralar evlenebilir!
Hadi bakalım, başka bir komünistten bu evliliğin hikâyesini dinleyelim. Zekeriya Sertel anlatıyor: Sertel Nâzıma evliliğin nasıl gittiğini soruyor, nedense! (Keşke, sormasa ve yazmasa idi, Lütfullah’a iyice rezil olacağım). Cevap: “Bilmediğin kadar mutluyum. Görmüyormusun, gençleştim. Yahu şu yeni Sovyet kuşağı yok mu, alabildiğine serbest. Mesela bizim Vera istediği zaman bana sormadan çıkar gider. Günlerce gelmez. Nereye gider, niçin gider, nerede kalır? Bana söylemeye bile lüzum görmez.”
Ne mükemmel evlilik değil mi?
Bu arada Nâzım’ın tek çocuğu Memed’in annesi Münevver hanım, Polonya’ya geçmiş, oğluyla Nazım’a kavuşmak hayalindedir. Yıllarca sabırla beklemiştir. Nazım Varşova’da onları görür. Sonra ver elini Moskova...
Tabii Lütfullah uçuyor: Tekrar ve son defa “Nâzım da az kavat değilmiş!” demesin mi!
(YAZIYI KAYNAĞINDAN OKUMAK İÇİN TIKLAYIN )
Nâzım’ı şiirden kurtarmaya çalışıyorum. Bu sefer o rezil “Kore” manzumesini okuyor:
"Korede yağmur yağıyor/Dinecek/Ya defolup gideceksiniz/Ya denize dökecekler sizi/Ne halt edeyim Ahmet/Teslim ol hemen/Köyünü/Memleketini seviyorsan şu kadarcık/Teslim ol/Teslim ol ananın başı için/Teslim ol Türk halkı adına/Ahmet kardeşim/Kardeşlerine teslim ol!”
Nâzım’ın bunu o abartılı üslubuyla Moskova’nın türkçe yayın yapan radyosundan defalarca okuduğundan şüphe yok. Adamın şiiri de bitmiş, iyi ki. Yoksa onu dinleyen askerlerimiz bir hata yapabilirdi!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.