Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Ramazan’ın ruhu ve kabuğu

Ramazan’ın ruhu ve kabuğu

çiftetelli Medyası’nın doğru düzgün “Ramazan sayfası” yapmasından umut keseli haylidir, ama baktım “bilinçli” sandığımız “Bizim mahalle”nin gazeteleri ile radyo-televizyonları bile Ramazan olgusunu, daha önce yüzlerce kez tekrarlanmış “ilmihal” ve “menkıbe” düzeyinde ele alıyor.
Bunlar çok şekli, hatta maddi... Dolayısıyla, ibadetin amacı ve hikmeti güme gidiyor.
Biliyorsunuz her ibadette bir “amaç” vardır. Bunu bulup çıkaramazsanız, ibadet “şekil” seviyesinde kalır. O da tat vermez.
Sanırım Ramazan’ın hikmetinden de amacından da koptuk. Geriye kala kala şekil boyutu kaldı: Onun üstüne gevezeleniyoruz.
Yüzlerce yıldır orucu bozan şeyleri konuşup duruyoruz. Yüzlerce yıldır evliya menkıbeleriyle insanları etkilemeye çalışıyoruz...
“Filan ermiş şu kadar rekât gece namazı kılardı, filanca ermiş şöyle kerametler gösterirdi” diye övüyor, övünüyoruz. ölüler kutsallaşıyor!
Yıllardır öyle çok evliya muhabbeti yaptık ki, dengesiz cehalet harekete geçti: Sonunda yatırlar “kurtarıcı” olarak görülmeye başlandı. Hangi türbenin hangi hastalığa iyi geldiği, kendisini ziyaret edenlere ne tür çıkarlar sağladığına ilişkin listeler elden ele dolaşıyor...
İslâm ahlâkı ve ananesiyle taban tabana zıt mum yakmalar, çaput bağlamalar, çalışmadan ev-araba dileğiyle mezar taşına anahtar sürtmeler de cabası...
çaba ve emeğimizin içine duamızı da katarak Allah’tan istememiz gereken ne varsa, yatırlardan ister olduk...
Ramazan’ları bile buna âlet ediyoruz...
Türbeler bilinçsiz kalabalıkların saldırısına maruz! Allah’la kul arasına yatırları, türbeleri soktuk...
İslâm’ın mezarlıklara bakışıyla birlikte ziyaret adabını da bir yana itip, cehaletimizi kurumsallaştırdık...
Camiler dolmazken, türbe önleri ana-baba günü...
Bid’atlar dini kemiriyor! 

Ramazanın bireysel, sosyal, toplumsal, kültürel, hatta siyasal amaçları üstünde duran neredeyse kalmadı...
Birkaç yıldır çadırlar (iyi tarafları olmakla birlikte), şarkılar, türküler, dönme dolaplar, sergiler, lokantalar arasında curcunaya dönüşmüş tuhaf Ramazan’lar yaşıyoruz.
Ramazan’ın derin anlamı üstüne kafa patlatan yok... 
öte yandan, İslâm dünyasının ve Türkiye’nin geri kalmışlık kıskacını kırıp özgürleşmesi için elinden geleni yapan Müslüman’ın sayısı, muharref Hıristiyanlığı kurtuluş çaresi gibi göstermek için kendini vakfeden Hıristiyan misyonerlerin onda biri kadar bile değil.
Biz bu hale mi düşmeliydik?.
Ceddimiz hem ekonomik, hem siyasal, hem sosyal, hem askeri; kısacası hayatın her alanında öncü ve örnekti...
Osmanlı insanı hem namaz kılıyor, hem oruç tutuyor, farzı ve sünneti tüm ayrıntılarıyla ve tüm yüreğiyle yaşıyor, ama bir yandan da durup dinlenmeden çalışıyor, üretiyor, satıyor, kazanıyor, sonuçta kendisi de devleti de yükseliyordu.
çünkü ceddimiz, İslâm’ın özünü kavramıştı.
Beni de çok rahatsız eden bir ifade, ama biz galiba İslâm’ın özünü yitirdik!
Onu yitirdiğimiz için de yittik; bir türlü dirilemiyoruz!

Bana göre Ramazan derin bir öğretidir. Bir eğitim dönemidir. Doğru ile yanlışı, varlıkla yokluğu, kullukla gururu ayırt etme alışkanlığı kazanma ayıdır.
Ramazan ruh terbiyesinin yanı sıra, bir beden disiplinidir. En önemlisi de Ramazan bir tefekkür deryasıdır.
Aslında her ibadet bir tefekkür dünyasıdır. Her ibadetin varlık sebebini sorgulamak, onu idrak etmek için düşünmek, yani ruhuna inmeye çalışmak en az ibadetin kendisi kadar önemlidir.
Tefekkürden soyutlanmış ibadetin bireye kazandıracağı tek şey “cezbe” halidir ki, İslâm dünyasının cezbeye değil, “üretken Müslüman”a ihtiyacı var.
Biz ibadetin şekli kısmıyla cezbeye gelip dünyayı unuturken, dünya yeni bir buluşla hayatımızı sarsıyor. Bilimsel alanda sürekli yenilenme yaşanıyor. Bizim bunlara ne yazık ki hiçbir katkımız yok. 
üç-dört yüz yıldır hayata hiçbir katkı yapmadan yaşıyoruz... Sadece satın alıyoruz. Zaman zaman küçümsediğimiz Hıristiyan dünyasının ürettiklerini satın alarak yaşıyoruz.
çalışmıyoruz.
Oysa onlara ulaşıp hâkimiyetlerinden kurtulmak için, onların iki katı çalışmamız, yarıları kadar dinlenmemiz, yarıları kadar tüketmemiz lâzım.
Bir Ramazan disiplini içinde bunları da düşünmek gerekmiyor mu acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi