Sünnet İslamın ikinci ana kaynağıdır
SÜNNETİNİ inkar etmek, dolaylı şekilde Resulullahı (Salat ve selam olsun ona) inkar olur. Resulullahı inkar ise küfürdür. Allahın kadim Kelamı olan Kur’an bizi Resulullaha imana, biat ve itaat etmeye çağırıyor, bu konuda nice ayet ve beyyinat vardır.
Büyük hadis imamları mevzu hadisleri inceleyip ayırmışlardır. Hadis denilince ilk olarak mevzu hadisler hatıra gelmemelidir. Sünnet ve hadisten maksat Resulullah efendimizin öncelikle mütevatir ve sahih hadisleridir.
Zayıf hadis demek mevzu=uydurulmuş düzmece hadis demek değildir.
Sünnet ve hadisler olmadan Kur’anın tamamı doğru bir şekilde yorumlanamaz ve sapıklıklar başlar.
Adı üzerinde, İslamın ana caddesi ve Sevad-ı Âzam olan Ehl-i Sünnet ve cemaat, Sünnete ve hadislere büyük önem verir ve bunları İslamın ikinci ana kaynağı olarak kabul eder.
Sünneti inkar edenler firak-ı dallenin (sapık fırkaların) mensuplarıdır.
Sünnet inkarcıları ikiye ayrılır: Bir kısmı tamamen inkar eder. Diğer kısmı ise aşırıya giderek, işlerine gelmeyen, kendi bâtıl mezheplerine uymayan sahih hadisleri de inkar eder. Bu iki taife ifrat ve tefrit üzeredir.
Sünnet ve hadisler hakkındaki en âdil, doğru, isabetli, hikmetli görüş Ehl-i Sünnet ulemasının görüşleridir. Cumhur-i ulemanın görüşlerine zıt, aykırı görüşler yanlıştır.
Bazıları hadisleri Avrupa Birliği standartlarına, kriter ve normlarına göre ayıklamak istiyor. Böyle bir ayıklama küfürdür, dalalettir=sapıklıktır , hıyanettir.
Son derece bozuk ve sapık bir fırka olan Fazlurrahman mezhebine göre Kur’anın üç yüz küsur muhkem (kesin hükümlü) ayeti tarihseldir, bu devirde geçerli değildir. Fazlurrahmancılar nice sahih gerçek hadisi de kabul etmiyor. Onlar, ortaya “Ben Fazlurrahmancıyım, benim fırkam doğrudur, o doğrular şunlardır…” diyerek ortaya çıkmıyor, münafıklık ve taqiyye yapıyor, gizleniyor
Sünnet ve hadislere karşı olan diğer bir taife de bozuk Mutezile mezhebi mensuplarıdır. Onlar da taqiyye ve kitman yaparak gerçek kimliklerini saklamakta, Ehl-i Sünneti sinsice yıkmaya çalışmaktadır.
Sünnet düşmanlığın geri planını araştırırsanız, perdenin arkasında BOP’u, Siyonizmi, emperyalizmi görür ve bulursunuz.
Meşhur BBC bundan birkaç yıl önce “Turkey in radical revision of Islamıic texts” başlıklı ve Robert Pigott imzalı bir makale ile, Türkiyedeki hadis ayıklama işinin, 1400 yıllık İslam tarihinde benzeri görülmemiş bir reform olduğunu yazmıştı. (Bu makalenin Türkçe tercümesi de vardır. Lütfen internetten indirip okumanızı istirham ediyorum.)
Düşmanlarımız, İslamı yeryüzünden kaldıramayacaklarını anlayınca, dinde derin ve köklü reformlar yaparak, kendilerine zarar vermeyecek, suya sabuna dokunmayan ılımlı ve light bir İslam türetme projesini uygulamaya koydular. Şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız, tesettürsüz , İmamsız, Ümmetsiz bir İslam türetmek istiyorlar. Musalli Müslüman değil, dünyevileşmiş (seküler, laik olmuş) musalla Müslümanı istiyorlar.
Safsatalarından biri de şudur: Asr-ı Saadettde mezhep var mıydı?.. Cevap: Asr-ı Saadette Mushaf (tek cilt veya tomar halinde) Kur’an nüshası da yoktu. Size göre Mushaflar da mı bid’attir? Mushaf Kur’anın metninin ve nazmının bir araya getirilmesidir. Fıkıh da, Kur’an ahkamının, Sünnet ışığında sistematik bir şekilde bir araya getirilmesidir. Sünneti ve fıkhı kaldırırsanız, İslamın ismi ve resmi kalır, din yıkılır.
Bir kısım Fazlurrahmancılar ve Mutezile mezhebi mensupları İlahiyat fakültelerinde öğrencilere “Biz size mezhepleri anlatacağız, bunların arasında ayırım yapmayacağız, tercih size aittir” mealinde konuşuyorlar. Onlara göre Ehl-i Sünnet, sapık fırkalar gibi, onların ayarında bir fırkaymış… Hayır, Ehl-i Sünnet İslamın doğru yorumludur ve firak-ı dalle ile bir tutulamaz.
Mütevatir ve sahih hadisleri inkar edenler dalalet yolundadır. Efendimizin sünnetini, mütevatir ve sahih hadislerini bile bile, inatla, kötü niyetle inkar ve reddetmek küfürdür.
Hadis deyince hemen mevzu hadislerden bahs etmek, o da büyük haksızlık, adaletsizlik, dengesizlik ve çarpıtmadır.
Ehl-i Sünnet imamlarının, müfessirlerinin, muhaddislerinin doğru ve sahih bulduğu ve eserlerinde kullandığı hadisler doğrudur.
Ebu Reyye ve Albanî gibi icazetsiz aşırıların Sünnet ve hadisleri konusundaki aykırı ve aşırı fikir ve görüşlerinin kıymeti yoktur, onlar keenlem yekundur, onlara itibar edilmez.
Sevgili ve muhterem Müslüman kardeşlerime, Efendimizin Sünnetine ve sahih hadislerine cankurtaran simidi gibi sarılmalarını acizane tavsiye ederim.
Sünnet düşmanlarına, hadis inkarcılarına karşı uyanık olalım, onların tuzaklarına düşmeyelim.
Okyanus gibi bir hadis ilmi vardır. İcazetli, takvalı, ihlaslı, alim ve arif büyüklerimize uyalım, Sünnet ve hadis konusunda onların gösterdiği yoldan gidelim.
Sünnet ve hadis düşmanları önce samimi ve mert olsunlar, kendi fırka ve mezheplerini açıklasınlar. Biz Ehl-i Sünneti, düşman gibi görmesinler. Mertçe biz Fazlurrahmancıyız, biz Muteziliyiz, biz Rafıziyiz desinler, ondan sonra konuşsunlar. Biz Sünnî olduğumuzu inkar ediyor, saklıyor muyuz?
Allah Kur’anda biz mü’minlere, Resulullaha itaat etmek, onu güzel bir örnek olarak kabul etmek, kendisine biat etmek, Allah katından ne getirdiyse kabul edip almak konusunda kesin emir vermiş, onun hevasından konuşmadığını beyan buyurmuştur. Sünneti ve sahih hadisleri inatla inkar bu ilahî emirleri ve beyanları inkar manasına gelir ve küfre götürür.
İki türlü vahiy vardır. Metluv vahiy ki, Kur’andır; gayr-i metluv vahiy Efendimize Allahın ilham edip bildirdiğidir.
Cahillerden, inkarcılardan, dall ve mudil olanlardan, BOP’çulardan, reformculardan, kemalîlerden (el-Kumbuletü’l-Kemaliyye ‘alâ hayati’l-islamiyye…) olmayalım. Sadıklardan olalım.
Habib-i Kibriya Resulullah efendimizin, Allahın izniyle yapacağı şefaate nail oluruz inşallah.
Unutmayalım, Sünnet inkarcılığı dinin yıkılmasına yol açar.
(Âlimlik taslamıyorum, Sünnetin ve sahih hadislerin, dinimizin ikinci ana kaynağı olduğunu yazıyorum. Bunu bilmek ve yazmak için alim olmak gerekmez. Bu bilgi, İslamın iki kere iki eder dört’lerindendir….)