SİTEril Hayatlar (*)
Mexico City'de, yüksek duvarlar, tel örgüler ve kameralar ile çevrilmiş bir site. Kameralardan birisi arızalanınca üç fakir genç, tel örgüleri aşarak siteye, hırsızlığa girer. Site sakinleri, güvenliklerini tehdit eden bu gençler için kendi adâletlerini, kendi kânûnlarını uygulamak adına site içinde sürek avına çıkarlar.
2007 yapımı La Zona (Yasak Bölge) filminin konusu böyle. Sınıf ayrımının mekânlara yansımasını ve güvenlikli site tabusunu eleştiren bir film.
“Yüksek duvarlar, tel örgüler ve kameralar ile çevrilmiş” ifâdesi yabancı gelmedi sanırım. Tehlikelere karşı her türlü tedbirin alındığı “yüzde yüz güvenlikli” site hayâtlarına alıştık artık. Her yerde, "korku mîmârisi"nin ortaya çıkardığı minyatür şehir devletleri yükseliyor. Ortaçağ’daki şehir devletleri, düşmanlar için surlarla çevriliydi. Zamânımızda ise aynı şehirde yaşayan gelir düzeyi düşük insanlara karşı surlar yükseliyor.
Meselenin vehâmetini daha iyi anlatabilmek için İstanbul'daki Kemer Country bülteninde yer almış şu cümleyi dikkatinize sunuyorum. “Kemer Country’yi, şehirden gelebilecek herhangi bir istilâ olasılığına karşı korumak için elimizden geleni yapmalıyız.” Şehirden kasıt, İstanbul.
Bir vesîle ile gittiğim yüzde yüz güvenlikli bir sitede, üç güvenlik aşamasından sonra gideceğim dâireye ulaşmıştım. Site, Ümraniye’de. Kemer Country’nin nasıl olduğunu tahayyül edemiyorum.
Burger King’den nerelere geldik. Suriyeli çocuğun dövüldüğü Burger King, Şirinevler’de, çok ilginç bir yerde. Az ötesinde bir üst geçit var. Bu üst geçit, güvenlikli hayâtlar ile güvenliksiz hayâtları birbirine bağlıyor. Bir taraf Şirinevler; diğer taraf Ataköy. Eğer bu hâdise Ataköy tarafında, yâni steril sitelerin olduğu tarafta olsaydı, kimsenin haberi olmazdı emin olun. Zâten, Suriyeli çocuk da o tarafa geçip dolaşamaz. Hadi içeriye sızdı diyelim, cezâsı verildiğinde, sosyal medyaya düşmezdi. Köprünün diğer tarafında, “önce güvenlik” demeyen birileri var olduğu için bu hâdiseyi duyduk. Güvenlik tabusu oraları da yüzde yüz esir aldığında ne olacak bilemem.
Abarttığımı düşünüyorsanız bir örnek vereyim. Sokağımızın karşısında, memur lojmanları var. Güvenlik gâyet iyi. Birkaç sene evvel, bu lojmanın çocukları ile kağıt toplayan bir çocuk arasında kaldım. Site dışına çıkan çocuklar, kendi hâlinde kâğıt toplayan çocuğa hakâret edip taşlamışlar. Çocuk sinirlenmiş ve eline kırık bir şişe alarak bunları kovalamaya başlamış. Ben bu kovalamacaya rast geldim. Çocuğu iknâ ederek şişeyi bıraktırdım. Az evvel korkuyla kaçışan çocuklar ise güvenli bölgeden sözlü tâcizlerine devâm ediyorlardı. Yoldan geçen bir hanım da bana destek oldu ve siteril çocukları azarlayıp susturdu.
Sizi temin ederim, eğer lojmanın çocuklarına “Hadi çocuklar, bu böceği ezelim.” desem, bunu zevkle yapacak hâldeydiler. Kendilerine zerre kadar benzemeyen çocuğa, pis bir böceğe bakar gibi bakıyorlardı. Bu korkunç yaratığın(!), bu saldırıyı hakettiğine inanıyorlardı. Çünkü çocukcağızın çok sefil bir görüntüsü vardı. Aylardır banyo yapmamış gibi kirliydi. Üstü başı yırtıktı. Muhtemelen tiner de çekmiş olabilirdi.
Dikkatinizi çekerim, kâğıt toplayan çocuk herhangi bir güvenlik ihlâli yapmamıştı. Sâdece, kendi sınırlarının dışına taşan steril çocukların göz zevkini bozmuştu. Patates kızartmalarını çalmaya kalksa kimbilir neler olur.
Bir noktayı özellikle belirtmek istiyorum. Bu mesele, hepimizin ortak meselesi. Yâni, CHP’liler sitede oturuyor da Ak Partililer mahallede değil ya da tersi. Halkdan kopan veya sınıf atlayan herkes güvenlik derdine düşüyor. Bunun dîni, imânı, partisi yok.
(*) Siteril Hayatlar, Köksal Alver’in Hece Yayınları’ndan çıkan kitabı. Okuyun derim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.