Paralel çözülürken
“Üzerimize çok geliyorlar” diyerekten Hocefendi’nin ağladığını internetten izliyoruz.
Bu ağlama işi iki türlü olabilir.
Birisi gerçekten yürekten gelir...
Birisi de rol icabıdır...
Yürekten gelen için konuşursak, arkasının şu şekilde gelmesini beklerdik.
Bir pişmanlık belirtisi veya yanlışları itiraf etme gibi.
Bu kadar gümbürtü, bu kadar mağduriyet kimin hatasıdır?
Ortada elbette ki hatalar varken, yanlışlıklar varken kuru kuruya ağlamak, sızlamak da para pul etmez. Önemli olan zararın neresinden döndün.
Döndün mü? Yoksa kimseler ayranım ekşidir demiyor.
Demek lazım. “Papa’nın ayağına gitmekle, yanımdakine elini öptürmekle, Dinlerarası Diyalog denilen çarpıklığa onay vermekle, ‘laik çizgiden ayrılıyor’ diye, Türkiye’yi gavurlara şikayet etmekle, sürekli aleyhte propagandalar yapmakla hata ettim” demek lazım.
Estağfurullah çekmek lazım.
Müslüman hatasını kabul eder, tövbe eder, helalleşir...
Bitmedi tabi, cemaati sulandırmak da var...
O güzelim ev çalışmaları ile eğitim işleri yolunda yürürken artisti, sanatçısı, ateisti, Marksist’i nereden zuhur etti? Bir sürü günlükçü dalkavuk başköşelerde...
Müslüman’dan hizmet diye topla, bunlara akıt.
Bunlar kime ne kazandırdılar?
Kendilerine hayırları yok... Aksine yıktılar, döktüler, takıştırdılar...
Benim garibime giden Mustafa Kamalak hocanın “Dünyanın bütün çocuklarına Türkçe öğretsen bunda Türkiye'nin ne zararı olur ki?” şeklindeki açıklaması.
Anladım ki kıymetli Hocamız, ya popülist siyaset yapıyor, veya gidişattan bihaber.
O zaman hatırlatayım. Yurtdışında Milli Görüş gibi teşkilatlarının hem Türkçe, hem de İslamiyet’i öğreten onlarca okulları var. Bunlardan elbette ki zarar gelmez.
Ama bir kısımları proje dahilinde, yanı İran politikasına karşılık başkaları tarafından kurularak yönlendiriliyorsa o zaman ne diyeceğiz Kamalak Hocam?
Hocayı bilmem de ben bu cemaatin içinde bulunanlardan birisi sayılırım.
Halen de samimi dostlarla ilişiğimi kesmiş değilim...
Onların secde edişlerini gördüğüm sürece kesmem de...
Bu benim kişisel duruşum, anlayışım...
Ancak şu var... Hani bir zamanlar ta Nizam Partisi zamanında başımızda rahmetli Erbakan Hoca olduğu halde yollara düşmüştük.
İşin garibi, bizleri anlayan pek yoktu, kendi mahallemizde bile gariptik.
Sonra da Selamet Partisi ile devam ederken bu cemaat hep karşımızda oldu.
Yanlış bir iş yapmadığımız halde cemaatin karşı durmasını merak ederdim...
Yine de kardeşlik hukuku der aldırmaz, derslere giderdik...
Şimdi bakıyorum, Saadet Partisi hiçbir zaman yanında olmayan cemaatin yanında...
Hey be roller mi değişti, goller mi değişti?..
Bu işler bir kenarda kalsın da gidişata bir göz atalım.
Paralel temizleme olayına gelince, benim oldukça çekincelerim var...
Hep söyledim, yine de tekrarlamış olayım.
Ortada olup bitenler salt bir cemaat işi değildir.
Bu işlerin bir de arka planı var, yani kotarıp pişirenleri.
Tanzimat’tan beri baş belası Derin Devlet Yapılanması...
Bu yapı yerine göre seni de beni de kullanır.
Görebildiğim, hazır paralel temizliği yapılırken kimileri işbaşında.
Görevlerinden alınan bir kısımlarına bakıyorum. Yerine konulan çokları paralelden daha paralel... Açık söyleyeyim, ulusalcı sol ve MHP kadrolaşması...
O zaman ne olur biliyor musunuz?
Bir paralelden kurtulayım derken daha paralelini sararsın başına...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.