Kahrolsun sınavlar!...
Modern zamanlara kadar; hatta modern zamanlarda bile dünyanın gidişine yön veren insanların çoğu sınavsız bir eğitim-öğretim hayatı geçirmişlerdir.
Uzun uzun saymayalım…
Attila, Cengiz ve Alparslan, sınavlı elemeli sınavlardan geçmediler…
Aristo, İbn Sina ve El-Harezmi, hayatlarında hiç sınav yüzü görmediler…
Abdülkadir-i Meragi de, Bethoven de Aşık Veysel de değil sınav, mektep-medrese yüzü bile görmediler.
Yunus Emre hangi sınav engellerini aşarak söyledi o şiirleri? Ya Mevlana, Fuzuli, Baki, Şeyh Galip?... Bunlar sınav geceleri neskafe içerek ertesi günün heyecanlarını mı yaşamışlardı?
Mimar Sinan’ın okuduğu mektepteki genel not ortalamasını bileniniz var mı?
Bunların ve adlarını sayamadığımız insanlığa yön veren binlerce insanın hayatlarında sınavın, s’si, imtihanın i’si, examination’un e’si yoktur...
Hiç sınava tabi tutulmadılar diye bu insanlar başarısız mı oldular?
Hayır…
Onlar bilgiyi sınavda ölçülen bir şey olarak değil, hayatın bir parçası olarak gördüler. Onlar için bilgi, bilinip bilinmediği sınanan bir şey değildi. Bilmeyi, sınanmak için değil, hayatı değiştirmek için kullanıyorlardı. Onlar, sınav derdi çekmeden bilgi ürettikleri için hayatımız değişti. Onlar hayatı değiştirmeseydi; tabiat karşısında yenilmiştik ve bu yenilgi, sınavda başarısızlıktan çok daha acı olacaktı.
Bilgi, ölçülmek için değil, hayata katılmak ve katkıda bulunmak için vardır ve bilgi gerçeği, ölçülebilirlikle değil, hayatla ilgilidir.
Aydınlanma çağı ve sonrası, yani pozitivist-modernite çağları, bilgiyi önce denenebilirlik, sonra da sınanabilirlik cenderesine sokmuştur. Aydınlanmacı pozitivist-modernistlere göre tek bilgi vardır: laboratuvara sokulabilen ve ölçülebilen!...
Hani, mala davara zarar vermeden istedikleri bilgiyi laboratuvarlara soksalar ve sınava tabi tutsalar, gam yemem de, mübareklerin sistemi öyle bir hal aldı ki, insanlar hayatlarının neredeyse yarısını, “Sınavdan sınava atılmışım ben/Maraşlı Şeyhoğlu Satılmışım ben” havasında geçiriyorlar.
Geçen günkü yazımda da dediğim gibi, hayatlarındaki tek başarıyı, sınav başarısı olarak gören insanların yaşadıkları travma, hayatlarını doğru dürüst şekillendirememelerine yol açıyor. Bu, aydınlanmacı pozitivist-modernitenin insanlık karşısında, sahaya 12-0 galip çıkmasına yol açmaktadır.
Modernist ideolojiler, insanlığı kontrol ederek zabt u rabt altına alabilmek için, sınanmaya hiç ihtiyacı olmayan bilgiyi bile aracı olarak kullanır. Yani, bilgi, sınavlar aracılığıyla modernitenin bir tahakküm ve zulüm aracı olur. Sınavda başarının hayattaki en kestirme karşılığı; ücrettir. Yani sistem kapitalizme çıkar.
Kurulan ve yerleştirilen hatta herkesi gönüllü kölelik sisteminin bir parçası hale getiren modernite ideolojisi, tıkır tıkır işler ve bilgi de böylece alınıp satılan bir meta haline gelir. Gariban el-Harezmi, algoritma-logaritma’nın temelini atarken yoksul yaşadı ve yoksul öldü; onun ürettiği bilgi sınanabilir-ölçülebilir meta haline getirilerek hem kapitalizmin bir unsuruna dönüştü; hem de modernitenin tahakküm ve zulüm aracına. Veya diğerleri, Aristo, Eflatun… Onlar salt bilgi için uğraşmışlar ve hayatları boyunca hiç sınava tabi tutulmadıkları için özgürce üretmişlerdi… Ve ürettikleri hayatımızı değiştirmişti.
Sınavlara maruz kalmadan üreten Mimar Sinan olmasaydı, tarihimizin bir yanı eksik kalırdı.
Gelin yeni bin yılda, bilgiyi, ölçülen bir malzeme olmaktan kurtarmanın ilk adımını atalım ve eğitim-öğretim aşamasındaki (mezuniyet yılı hariç) sınavları kaldıralım. Bunu yaparsak modernite ideolojilerine ve kapitalizme karşı büyük bir zafer kazanmış olacağız.
İşte bütün bunlar için haykıralım: KAHROLSUN SINAVLAR!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.