Devlet adamı Devlette yetişir
Hiç kimse makası ve iğne ile ipliği eline almadan terzi olamıyor. Yüzmeyi öğrenmek için de denize atlamak lazım…
Demokrasi denilen liberal döküntünün illeti elbette ki seçimdir.
Dört veya beş yılda bir yapılacak seçimlerde halk seni seçerse sen de koltuğa oturursun, değilse; aklın, diploman, bilgi birikimin para pul etmez…
Aristo’nun demokrasiye bakış şekli, devleti yönetenlerin eğitilmiş ve iyi yetiştirilmiş kadro yerine halkın seçtiği belli başlı “ayak takımı/cahil cühela” kişiler…
Onun deyişi ile “Bütün kötü hükümet şekillerinin en kötüsü ise demokrasidir."
İyi de fırsat tanımazsan yetişkin kadro nasıl olacak?
Şimdi gördüğümüz manzara, hâlâ eski kulağı kesikler…
Temizleme adına, al paraleli ver başka paraleli…
Onlar da adeta yalama yapmış cıvatalar gibi girdikleri her yeri bozuyorlar.
Tam deyimi ile işin asıl çilesini çeken Milli Görüş ekibi dışlandı.
Bunlardan birisi de benim, otuz yıl bekledik sıra geldiğinde Cemil Çiçek geldi oturdu. Ne hikmetse o da bizim ekibi yaklaştırmadı.
Şu anda yargı seçim gibi lüzumsuz işler yüzünden gruplara bölündü, hatta öyle ki aynı görüşte olanlar bile farklı guruplarda. Bana göre böyle olmamalıydı.
Yıkılan yapılır da bozulan kolayına düzletilemez.
MSP’nin koalisyon ortağı olduğu günleri hatırlıyorum. Kimselerin bir şey bildiği yoktu, devleti görmemişiz ki nereden bileceğiz...
Oğuzhan Asiltürk çiçeği burnunda İçişleri Bakanı iken Polis Koleji’ne öğretmen olmak istedim. Tayini Emniyet Genel Müdürü yazacak bakan imzalayacak
Ne mümkün. Oğuzhan Bey dahili telefondan iki sefer talimat verdiği halde olmadı.
Genel Müdür “bela mısın?” der gibisinden beni oturttu.
“Bak kardeşim” dedi. “Ben burada olduğum sürece seni bu okula sokmam.”
“Neden sokmasın? Ben de bulaşıcı hastalık mı gördün?”
“Sokmam dedim, çayını iç, lütfen bir daha karşılaşmayalım.”
Ne kibar adam(!), bir daha da karşılaşmadık.
Oğuzhan Bey’e bilsin diye anlattım, üzerinde durmamasını da istedim.
İlerleyen aylarda o müdürü görevinden aldı, daha sonraları da vali oldu.
Düşünebiliyor musunuz? Bir bakan talimat verecek genel müdür (genel müdür yardımcısı genel müdürlüğe vekalet ediyordu) bu talimata direnecek…
Tabi ki ağırlık meselesi, tek başına isen seni saymazlar.
Demem o ki köprülerin altından çok sular geçti.
Ama nasıl geçti? Denize atlamakla geçti, sahilde martı seyretmekle geçmedi.
Büroma gelen eski dostlar “Sanki CHP dönemindeyiz hep dışlandık, yaklaştırmıyorlar bizi” şeklinde yakınıyorlar. O yakınmaları dinlerken tek pantolon koşuşturanlar geliyor gözümün önüne. Şimdi onların çoğunun altında kırmızı plakalı arabalar var… Havası suyu değişenler var…
Örneğin, Beşir Atalay kardeşimiz burnundan kıl aldırmaz.
Bülent Arınç, randevu isteyenlerin yanında kim olduğunu sorar, ikinci kişi varsa belli ki ziyaret bir iş içindir randevu vermez. Memnun oldukları kişiler Mehmet Ali Şahin gibiler.
Numan Kurtulmuş dostumuz da havalara karıştı gitti…
Ben yine de aklıselim tavsiye edenlerdenim. Hiçbirisinin kapısına varmam, telefonlarını çevirmem, beklentim de asla yoktur, ha böyle biline…
Derim ki, akan çatıyı tamir etmekle bozmak farklı şeyler…
Ancak ey iktidar, bakarsın havalar hep böyle gitmez.
Tek başına iktidarla siyasi istikrar bu ülkeye Allah’ın(cc) bir lütfu…
Bu lütuf 90 yılda bir sefer geldi, kıymeti bilinsin diye geldi.
Cennet mekan Abdülhamid’in iktidarı 33 yıl sürdü. Sonrası da malum…
Kul sağlığın kadrini bilinmezse hastalık, zenginliğin kadrini bilinmezse fakirlik, iktidarın kadrini bilinmezse müzmin muhalefet gelir… Dostlara hatırlatmış olayım…
(Yarın bir başka olayla devam edeceğiz.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.