Ağır kutuplaşmalar ve keskinleşen ayrışmalar!
Farklı siyasi görüş ve etkinleşmiş hareket tarzlarının keskinleşmiş karşıtlığı ve ayrışması olarak tarif edilen kutuplaşmanın; derece ve kapsamı itibariyle arttığını, siyasi ve toplumsal iç etkileşimlerin “kritik” eşiklere dayandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye’de iyiden iyiye keskinleşen kutuplaşma ve ayrışma etkileri, makul seviyeleri aşmış ve en kısa sürede aşılması şart bir engel haline gelmiştir.
Çevre coğrafyamızda yaşanan radikal sistem ve sınır değişiklikleri, bu değişikliklerden ötürü iç ve dış politikalarımızı bloke eden etkileşimler, uzun süreli iktidar tecrübesinin yaşandığı ülkelerde sıkça görülen muhalefetin iktidara iktidarında muhalefete azalan tahammülleri sonucu ortaya çıkan etkileşimler, etnisite ve mezhep kaynaklı sorunlar, son zamanlarda yeniden alevlenen laik-dindar hassasiyetleri etrafındaki eksenleşmeler, nimet-külfet dengesinin bozulması, ekonomik kirliliğin yaygınlığı, sert bürokratik uygulamalar, medya hâkimiyeti ve sınırlandırmalarından kaynaklanan eksenleşmeler, siyasi partiler cihetinde artan eksenleşmeler, siyasi iktidarı dengelemek ve denetlemek isteyen bağımsız kurum yeteneklerinin siyasi iktidar tarafından ıskatı ve bundan kaynaklanan kurumsal eksenleşmeler hem siyasi ve toplumsal kutuplaşmayı hem de bu kutuplaşmanın yol açtığı riskleri arttırmakta ve somutlaştırmaktadır…
Sosyolojik bir kaidedir; kutuplaşmalarda karşılıklı grupların sayısı azaldıkça kutuplaşmanın şiddeti artar, kutuplar arası mesafe yakınlaşır, en riskli formata dönüşebilir. Şu anda yukarıda saydığım “cari” nedenlerden ötürü, Türkiye’de farklı yelpazelerdeki eksenleşmeler, hatta yan yana düşünülemeyecek kişi, kurum, klik, parti, organizasyon veya sermaye grupları bir araya gelerek cepheleşiyor!
İşte bu bir araya gelen ve cepheleşerek ayrışan kişi, grup, kurum ve organizasyonlar, içerisinde ciddi tehditler barındırsa da bu tehditlere aldırmadan kutuplaşmanın içerisinde barındırdığı “fırsatlara” göz dikiyorlar! Siyasi kutuplaşmaları körükleyen nedenlerin başında işte bu geliyor. Bilhassa temsil kabiliyetlerini arttırmak adına seçim süreçlerinde kutuplaşmalar içerisinden rıza ve meşruiyet arayışları artıyor! “Taraf olmayan bertaraf olur” mecburiyetleriyle beslenen tek taraflılık arttıkça ve teşvik edildikçe, iktidarından muhalefetine kadar kullanılan siyaset dili de gitgide çirkinleşiyor. Taraflar “safları sağlam tutmak” için “Ey düşmanım sen benim ifademsin, hızımsın; gündüze geceye muhtaç, bana da sen lâzımsın..!” misali motivasyonlarla kutuplaşmanın şiddetini arttırıyor!
Biz; geçmişte siyasi kutuplaşmalar ve toplumsal ayrışmaların nelere mal olduğunu, genel siyasi işleyişi nasıl ortadan kaldırdığını, oluşan otorite boşluklarının ideolojik çatışma ve şiddet alanlarıyla nasıl doldurulduğunu ve en önemlisi bu akıbetin hukuk-kurum-mekanizma-gelenek gibi işleyişleri nasıl devre dışı bıraktığını acı bir şekilde tecrübe etmiş bir ülkeyiz!
Geline aşamada bırakın siyasal görüş farklılıklarından kaynaklanan rekabet ve tartışmaları, ayrıştıkça kendini güvende hisseden toplum olmaya doğru sürükleniyoruz! Kurumsal siyaset zemini aşırı zayıflamaya, en kötüsü ise üstünlük hatta mevzii kazanmak için siyasetin konsolidasyon yeri sokağa taşınmaya başlandı! Son günlerde çıkarılan sert yargı ve güvenlik paketleri sadece manevra alanı daralan kişi ve kurumların artan tazyikleri baskılamaları için değil, yukarıda değindiğim kutuplaşma ve ayrışmaların kitlevi şiddete doğru gitmesine karşı çıkarılıyor! Yaşanan gerilimlerin kademe kademe tabana doğru yayıldığı, iktidarından muhalefetine kadar kimsenin olan bitenin sorumluğunu üstlenmediği, en önemlisi aynı gemide yol alındığının unutulup farklı dümenler tutulduğu bir ülkede bu güvenlik tedbirleri çare olmaz!
Hülasa
Toplumun tamamına yakınının Müslüman olduğu bir ülkede, Müslümanlara birbirlerine kardeş olmaktan başka seçenek sunmayan bir dinin avantajlarını siyasal kültürümüze yansıtamadığımız sürece bu sorunları yaşayacağız!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.