Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Doğan-Erdoğan kavgasının altında yatanlar

Doğan-Erdoğan kavgasının altında yatanlar

Hani; "Düğün değil, bayram değil, eniştem beni niye öptü?" diye bir söz vardır... "Aydın Doğan gazeteleri"nin son birkaç gündür "kampanya" haline dönüştürdükleri ve Deniz Feneri Derneği ile Kanal 7 Televizyonuna yönelik saldırgan yayınları, tam da bu cinstendi... Ortada "fol yok, yumurta yok"ken Aydın Doğan medyası, Deniz Feneri Derneği'ne ve Kanal 7'ye, niye saldırıyordu acaba?.. Deniz Feneri Derneği ile ilgili iddialar "sürmanşet"lerden verilecek kadar önemli miydi?.. 
Yoksa, işin içinde "başka işler" mi vardı?.. 
Aydın Doğan, yine bir amacına ulaşamamış ve bu yüzden "kendi gazeteleri"ni ve elbette "kendi yazarları"nı "tetikçi" olarak mı kullanıyordu?..

CNN TüRK'üN BEKLEDİĞİ İZİN
Geride bıraktığımız birkaç gün boyunca, işte bu sorular soruldu, bu sorulara cevaplar arandı...
Derken; "o manşetler"in altından "TV 5'in satışı" ile ilgili iddialar çıktı.
RTüK kaynaklarına göre;
TV5'i satın almak isteyen Doğan Holding'e RTüK'ten izin çıkmaması ile bu saldırgan yayınlar arasında bir bağlantı olabilir. TV 5'in satışının, Doğan Holding için 4. karasal yayın hakkı anlamına geldiğini belirten RTüK yetkilileri, "Bu imkân hiçbir ülkede hiçbir kimseye verilmez. Haberlerin bu olaydan sonra yoğunlaşması anlamlı" demişler!..
Vayy, sen bu izni vermezsin ha!..
O halde "Saldır Co!"
Aydın Doğan'ın gazeteleri ile "maaşlı gazeteciler"i RTüK'e, ama asıl RTüK Başkanı Zahid Akman'a saldırmaya, onun "Almanya'da usulsüzlük yaptığı iddia edilen Deniz Feneri Derneği'nden maaş aldığını" söylemeye başladılar.
Saldırmak zorundaydılar... 
çünkü RTüK izin vermediği için CNN Türk Televizyonu "karasal yayın" yapamıyordu!..

ERDOĞAN SORUYOR: TELâŞINIZ NİYE?
Nitekim, olayın bu yönü; dün Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından da ifade edildi.
AK Parti'nin Bayrampaşa İlçe Kongresi'nde konuşan Tayyip Erdoğan; işin içine kendisini de çekmeye çalışan Doğan Grubu'na sert bir üslupla cevap verdi ve dedi ki: 
"Tayyip Erdoğan hiçbir zaman yanlışın, yanlış yapanın yanında olmamıştır, olmayacaktır. 
Yanlış yapan, cezasını çekecektir... 
Suçlu ile masumun birbirinden ayırt edileceği yer gazete sayfaları değil, mahkeme salonlarıdır. 
Siz ne hâkimsiniz, ne de savcı. 
Kimin suçlu kimin masum olduğuna, hangi iddianın doğru, hangi iddianın yanlış olduğuna siz mi karar vereceksiniz? 
Adalet tecelli edecek, sizin telaşınız ne? 
Bu saldırganlığınızın altında ne var? 
Siz asıl onu söyleyin. 
Bunun altında muhakkak bir şey var. 
Bunu ben biliyorum da siz açıklayın. 
1 hafta süre. 
önümüzdeki hafta sonu yine İstanbul'da kongrelere katılacağım. O zamana kadar açıkladın, açıkladın, açıklamadın ben açıklayacağım. Onu da açıklayacağım. çünkü nedenini biliyorum. RTüK'ten hangi işiniz var? Bir menfaat davanız mı var? Bunu açıkla. 
Görülmekte olan davanın sonucunu görmek için, birkaç gün daha niye bekleyemiyorsunuz? 
CNN Türk’ün karasal yayın hakkı ile ilgisi var mı açıkla. Gerçekleri açıklayacaksınız. 
Açıklamazsınız ben açıklarım."

AYDIN DOĞAN'DAN YAZILI SAVUNMA
Peki Başbakan Erdoğan'ı bu kadar sinirlendiren, öfkelendiren neydi?.. Bu öfkenin altında, büyük bir ihtimalle "Aydın Doğan'ın kamuoyuna yaptığı yazılı açıklama"nın etkisi vardı.
Aydın Doğan, özetle diyordu ki;
"Başbakan'ın konuşmasını hayretle dinledim. Sadece hayretle değil, aynı zamanda Türkiye'de basın özgürlüğünün geleceği açısından da çok derin bir endişeyle dinledim. 
Deniz Feneri ile ilgili haberleri gazetelerden, televizyonlardan izliyorum. 
Neymiş olay? 
İnsani yardım toplamak amacıyla kurulmuş bir dernek... Topladığı paraları, birtakım şirketler aracılığıyla şahıslara vermiş. Tabii bu çok önemli bir olay. (...) Bu olayı kim ortaya çıkarmış? Alman polisi ve makamları. Kim yargılıyor? Alman yargısı. Peki bizim gazetelerimiz, televizyonlarımız ne yapıyor? Mahkemenin safahatı hakkında bilgi veriyor. Başbakan kime kızıyor? Bu haberleri veren gazetelere ve televizyonlara. Hatta onlara da değil, direkt beni hedef alıp bana kızıyor. Bunun bir mantığı var mı? Şahsıma karşı bu saldırıyı mantıkla, vicdanla, adalet duygusuyla izahı mümkün mü? (...) Hür basını susturmaya tam teşebbüs eden bir Başbakanı tarih; demokrasi defterine değil, diktatörler sayfasına yazar. Başbakan durmadan Hilton meselesini dile getiriyor. 
İddia sahibi ben değilim, ama Başbakan bunun hesabını senden sorarım diyor. İddia doğru çıkmazsa seni ahlaksız ilan ederim diyor. (...)
Hilton konusunda yasalara aykırı bir talebim varsa, bunu reddetmek kamu otoritesinin görevidir. Ama vatandaş olarak haklı bir talepte bulunuyorsam ve bunu yerine getirmiyorsa, bu da suçtur. (...)
Hilton konusu Başbakan'ı neden bu kadar ilgilendiriyor? Ben Hilton konusunun İstanbul Belediyesi'nin yetki sınırları içinde olduğunu sanıyordum. Yoksa İstanbul Belediyesi'nin yönetimi de mi Başbakanlığa geçti? Her fırsatta Hilton'u diline dolamasından, bu konuyu artık şantaj aracı haline getirdiği sonucunu çıkarıyorum. Şantaj, Başbakanlara yakışan bir şey değildir. Ayrıca suçtur."

SALDIRININ SEBEBİ HİLTON!
Kampanyaya dönüştürülen saldırgan yayınların tek sebebi CNN Türk'e verilmeyen "karasal yayın izni" değildi elbette...
Asıl sorun, dünkü Vakit'in manşetinde belirtildiği gibi; "Saldırının sebebi Hilton"du!..
Aydın Doğan, Hilton Oteli'ni; kalkıp da "otel işletmeciliği" yapmak için değil, tam aksine bu oteli yıkıp "değerli arazi"sini kullanmak için almıştı... 
Niyeti, bu araziye "rezidans" ve "iş merkezi" gibi "lüks bina"lar yapmak ve elbette "pahalı" satmaktı!..
öyle ya;
Bu kadar parayı Hilton'a boşuna mı vermişti?.. 
Aydın Doğan'dı o... üzerine binmeyeceği eşeğin önüne ot atmazdı... Hilton'u almışsa, mutlaka "büyük kârlar sağlamak" için almıştır.
öyle de olmuştu... Aydın Doğan, Hilton Oteli’ni alırken, "3 milyar dolarlık rant hesapları" yapıyordu...
2005 yılında 255.5 Milyon Dolar'a Hilton’u satın alan Aydın Doğan, 2006 yılında Şişli Belediyesi'ne yaptığı Plan Tadilatı talebiyle 43 bin metrekare olan kapalı inşaat alanını 240 bin metrekareye çıkararak, bölgeye iş merkezleri yapmak üzere harekete geçmişti. 
Doğan’ın plânı tutsaydı; 255 Milyon Dolara aldığı yerden, kasasına 3 Milyar Dolar girecekti. 
Plan tadilatı Şişli Belediyesi'nde kabul edilen Doğan Grubu'nun söz konusu plânın Büyükşehir Belediyesi'nce veto edilmesi Aydın Doğan’ı çileden çıkardı. 
Aydın Doğan, Hilton arazisinde gerekli inşaat iznini alabilseydi, o araziye rezidanslar ve ticaret merkezleri kondurmak istiyordu.

HİLTON İçİN BANA NİYE GELDİN?
Olayın bu boyutu, Başbakan'ın da gündemindeydi ve Bayrampaşa konuşmasında hem "Aydın Doğan'ın iddialarına cevap" veriyordu hem de "Hilton olayının perde arkası"nı anlatıyordu...
Sayın Başbakan şöyle diyordu:
"Şişli’den işi halletmiş, Büyükşehir’den halledemedi. 
Bana dedi ki; 
“Ben bu kadar parayı Hilton’a boşuna mı verdim? Bunun için verdim” 
İşte bunlar, köşeyi böyle döndüler. Vurgunu böyle yaptılar. Bizden bunu alamadıkları için bunları yapıyorlar. Sayın Doğan; Hilton'un önünde devasa yeşil alanı, benden, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıma talimat vermek suretiyle rezidans yapmak üzere ricada bulundu. 
Dedim ki 'Mümkün değil. Olmaz.' 
Ve benden sonra Belediye Başkanıma gitti, görüşme yaptı. Herhalde bir yemek yediler. Yanlarında bir üçüncü şahıs vardı. O da Şişli Belediye Başkanı. 
Sayın Aydın Doğan, bu söylediklerim herhalde yalan değil. Ben gerçekleri söylüyorum. Kovaladığın iş, hakkın değil. Hakkın olmayan bir şeydir. Gazetelerin çevreci çevreci dolaşıyorlar. 
Ben de diyorum ki; 'çevreci Doğan, sevsinler seni' Hilton olayı o kadar basit değil. 
önce köşeye sıkıştıracaklar. Gazetelerin taktiği budur. Her yerde bunu yapıyorlar. Yaptıkları bu. (...)
Sayın Doğan sana demokrasi ile ilgili bir şey daha söyleyeyim: Gazeteci demek eleştirilmemek değildir. Senin köşe yazarların var, silahşörlerin var. Maaşlı, paralı silahşörlerin var. Sen önce git cevap hakkına saygı ne demek, onu öğren."
Bir de... "Hilton konusu Başbakan'ı niye bu kadar ilgilendiriyor... Bu olay İstanbul Belediyesi'nin yetki sınırları içinde değil mi?" diyorlar... Beni ilgilendirmiyorsa ey Aydın Doğan, Hilton için bana niye geldin, benimle niye konuştun, benden niye ricada bulundun?.. Ben de; mümkün değil, olmaz deyince mi çıldırdın, saldırıya geçtin?"
Bunlar, yenilir yutulur sözler değildi... 
Bu sözler "kavgada" bile söylenmezdi ama zaten Aydın Doğan ve Tayyip Erdoğan arasında bir "kavga" başlamıştı ve kıyasıya devam ediyordu.
Bu iddiaları 2 yıl önce, yani 30 Mart 2006'da dile getirip "Kavganın sebebi Hilton" dediği için Vakit hakkında "milyarlarca liralık tazminat dâvâsı" açıp, bizi susturmaya çalışan Bay Aydın Doğan, bakalım Tayyip Erdoğan'ı susturmak için hangi yollara tevessül edecek?..
Kavganın nereye varacağını, Aydın Doğan'ın gerçekleri itiraf edip etmeyeceğini merakla bekliyoruz.
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi