Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Ramazan tefekkürü

Ramazan tefekkürü

Ayetler ve hadisler Müslüman’ı “tefekkür”e, derin düşünmeye çağırıyor…
özellikle Ramazan ayı “tezekkür”ün yanı sıra “tefekkür”ün de şaha kalkacağı bir aydır. 
Yazık ki kılımızı kıpırdattığımızı söylemek çok zor; zaten medyada böyle bir teşvik de yok.
Görünüşte “Ramazan dolu dolu yaşanıyor.”
çiftetelli Medyası’nın gazeteleri Ramazan ekleri veriyor, ama hiçbiri Müslüman’ı Ramazanın özüne inmeye dâvet edici bir mahiyet arzetmiyor…
Lirik menkıbelerle, fıkralarla, tarihi kıssalarla Ramazan âdeta geçiştiriliyor.
Gönülsüz iş bu kadar olur!
öyle ya: Hem oruçlulara karşı oruçsuzların hukukunu korumakla kendini vazifeli kılacaksın, hem de doğru düzgün bir “Ramazan sayfası” yapıp sunacaksın…
Bu mümkün değil.
Her yerinden gönülsüzlük akıyor.
Sıcak günlere geldiği için Müslümanları oruç tutmamaya çağıran, Ramazan düşmanlığında bununla dahi yetinmeyerek, “Her yıl on gün önden geldiği için zaman zaman sıcak günlere rastlayan Ramazanı kısa günlere sabitlemesi” için Diyanet İşleri Başkanlığı’na çağrı yapan “dâhi” (!) yazarların kalem oynattığı gazetelerden samimi ve derin Ramazan sayfaları beklemek elbette akla ziyan bir iş olur.
Aslında bu tarz orijinallikler onlara pek yakışıyor! 
Geçmişte de “Emniyet amiri bu yıl ikinci kez hacca gitti”… 
“İrticai toplantıda mevlitten sureler okundu”…
“Cuma günü toplu namaz kılındı”…
“İsmet Paşa irticai yüreklendirmemek için Cuma namazlarını evinde tek başına kılardı” gibi cevherler yumurtlamışlardı. 
Bunlar tamam da, hazin ki, “Bizim Mahalle”nin, yani kıble eksenli yayın organlarının Ramazan eklerinde de muhtevaya yönelik pek bir hareketlilik ve heves gözlemlenemiyor.
Asıl düşünülmesi gereken taraf bizim taraf!
Bizim taraf bir yenileşme cehdi içinde değil. Alışagelmişin dışında ilk Ramazan sayfasını sevgili dostum Hekimoğlu İsmail ile birlikte Yeni Asya Gazetesi’nde yapmıştık…
Sayfanın tamamı tefekküre dönüktü. Müslümanlar düşünmeye, kavramaya, idrak etmeye, çalışmaya ve üretmeye teşvik ediliyordu.
Aradan otuzbeş yıl filan geçti. Hekimoğlu İsmail’in riyasetinde yaptığımız o “Ramazan sayfası”nın tefekkür ve “idrak” boyutunu geçen bir “Ramazan sayfası” görmedim. 
Keşke görseydim.
***
Televizyon programları başka âlem…
Televizyon kanalları “gözyaşı kutusu”na döndü. (Eskiden gözyaşı kutuları vardı, sevdikleri için ağlayanlar gözyaşlarını bu cam kutuda biriktirir, sevdikleri gurbetten, savaştan dönünce de onu ne kadar sevdiğini ispatlamak için bu kutuları gösterirlerdi).
özellikle sahur programları bir tuhaf…
Peygamber Efendimizi “anlatmak” iddiasıyla ekrana çıkanlar, iki cümle sonra ağlamaya başlıyor.
Hatipoğlu Hoca’nın formatı tutunca, herkes ona benzemekte yarışmaya başladı…
Aynı kıssalar boyunlar kıvrılarak, dudaklar titretilerek, sesler ürpertilerek anlatılıyor.
Hâlbuki başarı yenileşmede ve derinleşmede aranmalıdır.
Ayrıca bunların samimiyetine inanmakta şahsen çok zorlanıyorum.
İnsan Peygamber Efendimizin hayatını okurken gözyaşlarını tutamayabilir. Bu tür ağlamalar doğaldır ve kutsaldır. 
Bu tür ağlamalardan din kitaplarımız övgüyle söz ediyor. 
Ancak Peygamber Efendimizi şiir yahut nesir ile anlatmak üzere ücretle tutulmuş bir takım adamların ekranı gözyaşı seline boğması anlaşılır iş değildir.
Madem Efendimizi bu kadar seviyorlar, mademki onu anlatmakta fani olmuş bir görüntü sergiliyorlar, o zaman şehir şehir, kanal kanal dolaşıp ücretsiz anlatsınlar…
Duygulanabildikleri kadar duygulansınlar, ağlayabildikleri kadar ağlasınlar…
Parayla ağlayanları, dinleyicileri ağlatmak için çabalayanları, Peygamber’imizi bu tür yapaylıklara âlet edenleri içime sindiremiyorum.
Galiba bir yanlışın içine sürüklendik: Efendimizi anlayalım, anlatalım derken, belki de hiç farkında olmadan ticari bir metaa dönüştürdük.
Belki kıyas doğru değildir, ama dikkatinizi çekmekte mi bilmiyorum, son yıllarda Peygamber Efendimizi anlatma iddiasıyla yapılan yayınlar, Allah Tealânın kitabını ve kendisini idrake yönelik yayınları fersah fersah geçti.
Umarım bunların tümü iyi niyetle, sırf hizmet mülahazasıyla yapılıyordur.
Başka türlüsü Kâinatın Efendisini ticarete âlet etmek anlamına gelir ki, Allah esirgesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi