Kurumun hapishane ziyareti?!
Korgeneral Galip Mendi, ülke ve milletimiz için hayati önem taşıyan bir terör davası (Ergenekon) sanıklarından Emekli General Eruygur ve Tolon’u ziyaret ederek uzun süre görüştü. Diğer general ve emekli subaylarla görüşmedi. Genelkurmay, bu ziyaretin “kurum adına” olduğunu açıkladı. Zaten askeri disiplin ve gerekse normal prosedürde böyle bir ziyaret olamazdı. Kurallar içinde bireysel ziyaretlerin mümkün olduğunu, “malumu ilan” olsa da tekrar etmek, kural dışı bu kurumsal ziyaretin garipliğini düşündürmeye yeterlidir.
Hapishane ziyaretleri genelde ilişki veya insani bir duyarlılık, duygusallık ifadesi olarak yorumlanıp izah edilir. Kurum, nasıl bir duygusallık ve ilişkiyle sanık ziyaretinde bulunur? Kurum akrabalığı, duygusallığı ve bireyselliği nasıl olur?
“Adalet mülkün esasıdır.”
Milletler adalete acıkırlar. Adalet açlığı, toplumları zillete sürükler, yıkım teşkil eder. Adaletsizliğin doğurduğu keyfilik, kargaşa, gücü yetenin güçsüzü ezdiği zulüm atmosferi, maddi manevi zillet ve sefalet doğurur. İnsanlık tarihinin değişmeyen gerçeği, adaletin sağlığı, devletin sağlığı ile mümkündür. Devlet ve adalet, “yumurta tavuktan, tavuk yumurtadan!” hikayesi gibidir. Birbirinin olmazsa olmazlarıdırlar. öncelik devlettedir. Devlet olmazsa adalet olmaz. Adalet olmazsa devlet çöker. Bu bakımdan dışardan-içeriden adaleti tahribe yönelik her hareket, devlet düşmanlığıdır. Şuurlu-şuursuz, maksatlı-gafletle, özel çıkar fark etmez.
Sömürgecilik, önemli deneyimlere ve büyük güç ve imkanlara dayandığı, zayıf ve güçsüz bıraktığı kitlelere karşı orantısız bir güç ve silah imkanına sahip olduğu halde, en küçük devletten de ömürsüzdür. Bilgi çağında hiç mi hiç başarı elde edemeyeceği, global dünya şartlarının ortaya koyduğu imkanlarda açıkça görülmektedir. çünkü sömürgeciliğin adalet temeli yoktur.
Tarih boyunca ihtilaller, darbeler olmuştur. Ama ihtilal ve darbeler sömürgeler kadar dahi ömürlü olamamıştır. çünkü ihtilaller ve darbeler, milleti bölerek iktidar olur ve kardeş zulmü doğurur. Yakın tarihin ünlü ihtilallerinden İngiltere’de Cromwell, Fransa’da Napoleon, İtalya’da Musoluni, milleti böldüğü, bir kısmına dayanıp diğerlerini teslim aldığı, kuvvete, silaha, zulme dayandığı için, adaleti, insanı yitirdiği için, sömürgeciden farklı olarak darbeciyle beraber yıkılmıştır.
Kuvvetin müdahale alanı içinde kalan adalet hastadır. Devlet yapısının yenilenemediği, köklü değişim gerektirdiği zafiyet zamanlarında, bürokratların makam ve yetkilerini şahsi gücü imiş gibi kullanmaya başladığı dönemlerde adalet güçsüz kalır, itibar kaybeder. Adalet insanları, kuvveti ayakta alkışlama durumuna sokulur, mülkün temeli ve özü tahrip olur. Yüce divan başkanı Salim Başol, sanıklara, “Sizi buraya getiren kuvvet, böyle istiyor” diyorsa, bunun asıl anlamı, “Oturduğum kürsünün adı, ‘Yüksek Adalet Divanı’dır. Ama ben adalet adına değil, sizi buraya getiren kuvvetin sözcüsü olarak konuşuyorum” demektir.
Monarşiler de adalet üzere yükselir. Fatih Sultan Mehmed’in çağ açmasının, cihan imparatorluğunun temelinde, davacıyla eşit şartlarda yargılanma destanı, “Şeriatın kestiği parmak acımaz” dedirten hak ve hukuk anlayışı vardır. Adalet, yalnız mülkün değil, insana saygının da esasıdır. Roma, adalet yerine gücü koyunca battı. Rusya’nın, geçen asırdaki dağılması, bunun ibretiydi. Bush ile hızlanan ABD’nin kuvvet taşkınlığı, büyük bir çöküşün saniye saniye görüntüsünü resmetmektedir. İbret!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.