Modern kalıpları mutlaklaştırmak
Nurettin Yıldız hoca bağlamında son yaşadıklarımız, problemin ne kadar ciddi olduğunu bir kere daha gösterdi. Linç psikolojisi bu kez Hz. Aişe (r.anha) validemizin evlilik yaşı “problemi” üzerinden kendini dışa vurdu. Açık ki, “karşı taraf”ın Hz. Aişe (r.anha) validemizin evlilik yaşı konusunda “gerçeği ortaya çıkarmak” gibi bir derdi yok. Maksat Müslümanları, hatta İslam’ı itibarsızlaştırmak. Müslümanların ne kadar “çağ dışı“ olduğunu ortaya koymak, “çağdaş dünya”yı bu suretle korumak ve kollamak…
Bir kısım çevrelerin, “Aslında Hz. Aişe’nin evlilik yaşı 18’di, 20’ydi, 25’ti…” tarzındaki çırpınışlarının beyhude olduğunu da söylememiz gerekiyor. Zira “karşı taraf”ın derdi üzüm yemek değil…
Diyelim ki Hz. Aişe (r.anha) validemizin evlilik yaşı 25’ti! Kırdınız, sardınız ve evlilik yaşını bu rakama çektiniz. Peki bugünün algısına 50 yaşındaki bir erkeğin 25 yaşındaki bir bayanla evliliğini onaylatabilecek misiniz?. Hadi bunu başardınız, Hz. Safiyye (r.anha) validemizin evlilik yaşını ne yapacaksınız? O dönemde Sahabe’nin ve daha sonraki nesillerin evliliklerine bakın, oralarda da benzer fotoğraflar göreceksiniz. Yaşı ne kadar yukarı çekerseniz çekin, değişen bir şey olmayacak. Hadi diyelim ki bunu da yaptınız; Efendimiz (s.a.v)’in yaptığı 9 evliliği modern zihin yapısına kolay izah edebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Bunu da geçelim; “çok eşlilik” uygulamasının kendisini “çağdaş dünya”ya izah edebiliyor musunuz?
Görülmesi gereken nokta şu: Problem Hz. Aişe (r.anha) validemizin yaşından değil, “modern algı“ zemininde oluş-turul-muş kalıp yargılardan kaynaklanıyor. “Çocuk istismarı“, “eşitliğe aykırılık”, “özgürlükle bağdaşmazlık”…
Bu, bugün bu mesele üzerinden kendini dışa vurdu, başka zaman başka gerekçeler, başka “problemli alanlar” bulmakta zorlanmayacak kendisine. Her seferinde başka bir kalıba da girsek, her seferinde başka bir tahribat da yapsak, modern algı durumunu tatmin etmek mümkün olmayacak…
Bu bağlamda kimi gayretkeşlerin de durumdan vazife çıkararak “hadis/rivayet” alanını insanımızın bilincinden kazıma hedeflerine ulaşma yolunda yeni bir mevzi edinme derdinde olduğu gözden kaçmıyor. Sanki modern zihni rahatsız eden Kur’an ayetleri konusunda “karşı taraf”ı tatmin edebilmişler de, sıra hadislere/rivayetlere gelmiş gibi…
Şunu anlamamız gerekiyor: Bu zihin durumu ve benimsediği kalıp yargılar, modern değer yargılarıyla örtüşmeyen herşeyi reddetmeye kodlanmıştır. Kadın-erkek ilişkileri, din-dünya münasebeti, müslim-gayrimüslim ilişkileri, birey, aile, toplumla ilgili hükümler, muamelat ve ukubat ahkâmı… Modern zihin durumu, Kur’an demiyor, Sünnet demiyor, önüne gelen herşeyi silip süpürerek, dünyamızın dışına atarak kendi hakimiyet alanını mutlaklaştırıyor.
Bunu da öncelikle bize “kendi kavramlarını“ benimseterek yapıyor. İşin sırrı burada. Efendimiz (s.a.v) cihad için seferberlik ilan ettiğinde Abdullah b. Ömer (r.a) gibi çocukluktan ilk gençlik çağına geçiş aşamasındaki sahabîler ayaklarnının ucuna basarak boyları uzun görünsün diye çırpınıyordu. Biz bunu onların “menakıbı“ bağlamında okuduğumuzda rahatsız olmuyoruz. Ama modern zihin durumu bunu “çocuk istismarı“ olarak takdim ettiğinde işin rengi birden değişiyor. Başlıyoruz tevil için kıvranmaya. Tevil işimizi bir yere kadar görüyor (ya da öyle zannediyoruz), Ama bir yerden sonra iş, “reddetmeye” kadar gidiyor.
İşte o zaman kan kaybetmeye başlıyoruz. Çünkü modern algının “mutlakıyet” alanıyla çatışan hiçbir değere, kaynağa, hükme tahammülü yok. Hadisleri/rivayetleri reddettikten sonra sıra ayetlere geliyor; onları da tevil ederek, olmadı “tarihseldir” diyerek dünyamızın dışına atıp “rahatlıyoruz”!
Şair ne demişti:
Dünyayı yamamak için parçalarız dini biz;
Sonra ne din kalır elde, ne yama diktiğimiz…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.