Hakim ihsas-ı reyde bulunursa, verdiği karar ne olur?..
Anayasa Mahkemesi’nin son iki yılda vermiş olduğu iptal kararları, Ergenekon ışığında yeniden gündem maddesidir... Nedeni gayet açık, görülmekte olan davalarla ilgili, elde delil olarak bir üyenin konuşmaları, açıklamaları var...
Ayrıca, eşi de bu davalara müdâhil olmuştur...
Anayasa Mahkemesi'nin hem bu hali, hem de Anayasa'ya aykırı birkaç sefer karar vermesi, mahkemenin “tarafsızlığını” tartışılır hale getirdi.
Bu mahkeme gerçekten tarafsız mıdır?..
Dostlar gücenmesinler, verilen görüntü öyle...
Hatırlayın... Refah Partisi kapatılacağı esnada Siyasi Partiler Kanunu'nun 103/2. maddesi parti kapatmayı zorlaştırıyordu. Yasada sayılan yasak eylemlerin “odak haline” gelebilmeleri için sübuta ermeleri gerekirdi. İşte mahkeme 9 Ocak 1998 tarihli oturumunda bu kuralı delmek suretiyle kapatmanın yolunu, gayri kanuni olarak açtı. Hem yasayı iptal etti, hem de kanun koyucu gibi davranarak yeni bir hüküm tesis etti... “... kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.” Anayasa madde 153/2.
Akabinde, RP’nin hesaplarını denetleme yetkisi SPK 74. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesi'ne aitken, bu yetkiyi de kullanmayarak Maliye Bakanlığı’nın kullanmasına göz yumdu...
Geldik 367. maddeye...
Bu madde, karar yeter sayısıyla alakalıdır... Hem de çok açıktır... Mahkeme tarafından “toplantı yeter sayısı” olarak kabul edilmesi bir muamma... Düşündürücü...
Etti mi üç...
AK Parti'nin kapatılması ile alakalı görülen davada da benzer hatalar yapılmıştır.
Mahkeme, nitelikli çoğunluk olan yedi sayısını bulamadığından AK Parti'yi kapatamamıştır. Ancak, dört kişinin oyu ile “hazine yardımından” yarı oranında mahrum edilmesi, garabet bir anlayışın sonucu ancak olabilir, hukukun değil.
Efendim “altıyı dörde ilave ettik” gibi bir yaklaşım hukuk mantığının değil, olsa olsa ideolojinin bir mahsûlüdür. Altı oy, kapatma ile alakalı olduğundan hazine yardımında parmağı kalkan dört oya ilave edemezsiniz... Sami Selçuk Beyin dediği gibi birisi elmadır, diğeri de armuttur...
Böyle bir oylamanın nerede, hangi yasada yazdığını göstersinler de görelim...
Hem de muhalif çevreler, AK Parti'nin lâiklik karşıtı odak haline geldiğini mahkeme karara bağladı diyorlarsa da bu da bir başka safsatadır.
Hangi karar, ve de hangi sayı ile?
Laikliğin “karşı odağı” olma kararını alabilmek için çoğunluk sayı olan en az altı üyenin parmak kaldırması lazımdı. Var mı öyle bir sayı? Yok...
Bari bu kanaate nereden vardığınızı söyleyin...
Bu hatayı da gördüğümüzde etti dört...
Gerekçeli karar açıklanmadan sonuç açıklanmaz (ANYS madde 153)... Mahkeme bu kuralı da tanımadı, nihai kararını gerekçe yazılmadan açıkladı...
Gelelim ihsas-ı rey olayına...
Mahkemenin Başkanvekili ile eşine ait telefon dinlemeleri ortalıkta çarşaf çarşaf dolaşırken hiç kimse kalkıp da bu kapatma ile alakalı karara tarafsızdır diyemez... Ortalıkta şaibeler takla atıyor.
Başka bir deyişle, ihaleye fesat karıştı... Yapılan işlemlerde şike var...
Soruyoruz, tarafsızlığını yitiren bir hakimin attığı imzanın akîbeti ne olacak? Yutulacak mı, yoksa hukuk çerçevesinde gereği mi yapılacak?
Bana göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu konu ile alakalı olarak hemen harekete geçmelidir (Bu olayı Başkent TV’ de etraflıca açıkladım). Ek bir fezleke ile kararın yenilenmesi babında, görüşü ifsat olan üye oturumlara katılmaksızın verilen kararlar yenilenmelidir...
Değilse, bu yaranın acısı kolayca soğumaz, halk bu sefer kararlar yerine mahkemenin meşruluğunu tartışır durur.
Etti mi beş...
Bu kadar hatadan sonra sıra gelir Anayasa Mahkemesi’nin düzen içerisindeki meşruluğuna.
Durmadan hata yapan bir mahkeme meşru mudur, değildir... Ya da, gerekli midir, değil midir?..
Kuruluş amacı, kanunların mevcut Anayasa'ya aykırı olup olmadığını denetlemek iken, bu sefer bakıyoruz ki yetkilerinin üzerine çıkarak milli irade üstü bir görev üstlenmek peşinde... Bu haliyle, neredeyse Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kanun yapma yetkisini elinden alacak...
Ayrıca da kuruluş, atama ve de çalışma esasları çağımıza uygun düşmemektedir.
Bu mahkemede tabiî hakim ilkesi yoktur. Hayatında kürsü görmeyenlerin yargılama görevinde başarılı olmaları bir tesadüf olayıdır, ya tutar, ya tutmaz...
Mahkeme sadece kanunların Anayasa'ya aykırı olup olmadığını denetlemekle de yetinmiyor, ulusal mahkemelerin alanına giren ceza, hukuk, idare gibi konularda yetersiz olduğuna inandığım yargılamalar yapıyor, hukuk mahkemeleri gibi ihtiyatî tedbir kararları veriyor...
Bu iş 27 Mayıs hesabına çığırından çıkmıştır. Bundan sonra yapılacak tek şey, bu mahkemeyi ya yeniden düzenleyip ulusal yargılama ağı çerçevesinde hakimiyle, yargılamasıyla, görevleriyle yerine oturtmak, ya da kaldırıp atmak...
Değilse, bu haliyle problem çözeceği yerde, kendisi milletin başına problem oluyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.