Maturîdî/Eş’arî Çocuklar Neden Selefî Olurlar? 1
Bir telefon aldım:
- Alo?
- Hocam selamun aleykum. Ben seni tanırım, vaazlarını dinlerim ama sen beni tanımazsın. Bir sorum var.
- Peki. Buyur sor.
- Bizim çocuk “ben artık selefi oldum” diyor. Selefi olmak ne demektir?
- Tamam, sana onu anlatırım da, önce sen söyle bakayım, senin çocuk ne kadar alimdir?
- Ne alimi hocam. Sanayide çırak?
- Peki, sordun mu ona akaidde İmam Ebu Hanife ‘yi, kelamda İmam Maturidî hazretlerinin mezhebini niçin terk etmiş? Nesini beğenmemiş bu mübarek zatların? Veya neden selefi olmak ihtiyacını hissetmiş?
- Hocam İmam Ebu Hanife ve İmam Maturidî hazretlerine kurban olsun, onları tanımaz bile. Zaten aklı da yetmez bu meselelere. Fakat sanayide bunu kandırmışlar işte.
- Peki, ne değişiklik oldu selefi olunca?
- Hocam her şeye “şirk” ve herkese “müşrik” demeye başladı. Evde bir şey demeye, bir şey yapmaya korkar olduk. Hemen başlıyor “siz müşrik oldunuz” demeye. Adam olsa anasına babasına, kardeşlerine “kafir” der mi?
- Selefilik ile cehalet birleşince, der mi der. Tekfirden korkmaz. Bu onlarda olağan görülen bir durum.
- Yani hocam.
Adama özet olarak anlattık ve “sor bakalım oğluna benim sorduklarımı ve dediklerimi, bakalım ne cevap verecek?” diyerek kapattık telefonu. Bunu bir yerde konuşunca, “evet hocam, maalesef çok da yaygın bu mesele” demez mi?
İşte bu durumu destekleyen bir haber: Bursa’da konuşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye’den IŞİD’e katılan gençlerin sayısının bin civarında olduğunu söyledi. IŞİD’e çeşitli batı ülkelerinden de katılımların olduğunu açıklayan Arınç şöyle dedi: "Pırıl pırıl insanlarımızın gönüllerine girilerek, nefislerin okşanarak, kafalarına kötü ideolojiler sokuluyor. Bu cinayetleri işleyenler Rusya’dan, İngiltere’den Amerika’dan BatıAvrupa’dan gidiyorlar. Bu nasıl bir batıl inançtır. İnsanı sevmesi gerekenler, ellerinde bıçakla her gün insan boğazlayabiliyorlar. Bu kötü bir eğitimin, kötü bir çalışmanın ürünüdür. Onun için gençlerimizi bu tür zararlı şeylerden uzak tutmamız lazım. Zannetmeyin ki DAİŞ’e katılanlar sadece dış ülkelerden değildir. Çok yakınımızdan, Yalova’dan, bir başka yerden sayılarının bin civarında olduğunu zannettiğimiz bu gençler de aldatılarak götürülüyor. Sonra öldüklerini haber alıyoruz."
Fesübhanellah!.. İşte bu sebeple biz bu dördüncü yazımızı yazıyoruz. Evet, ihtiyacı yazıyoruz. Bu arada yeri gelmişken, “neden hilafet, şeriat, itaat ve muhalefet üstüne yazmıyorsun?” diyenlere hatırlatırım; o konularda, özellikle de seçim zamanlarında o kadar çok yazı yazdık ki, toplasanız birkaç kitap eder. Sağır için kamet gerekmezmiş. Fakat biz, ihtiyaç duyduğumuzda yine yazarız. Tekrar faydalıdır. Ama yeri gelince.
Her ne ise, “selef” kelimesi, tıpkı “halef” gibi bize yabancı değildir. “Bu müdürler halef seleftir” deriz. Ne demek? “Bir görevde, bir makamda kendinden önce bulunmuş olan kimse selef, sonra gelen ise “halef” olur. Selef geçmişte olan, tarih olarak önde olanlar anlamına gelir. Nitekim dilimizde “selef-i salihin” kelimesi, geçmişimizdeki iyi, dürüst, güzel insanlar için kullanılır.
Buradan başlayarak selefiye’ye biraz daha yakından bakabiliriz. Ama gelecek yazıda inşallah.
Not: Burada her konuyu yazmaya zamanımız olmuyor. Ama bazıları da on kere yazdığımız bir konuyu hiç yazmamışız gibi kınıyor. İnsaf, diyorum, o kadar. Şimdi bu “PKK nın silah bırakmasına çağrıyı” müstakil yazamıyoruz. Önemsemediğimizden değil, başladığımız bir konuyu bitirme derdimizden. Bu vesile ile Rabbimize dua ediyorum:
“Ey Allah’ım! Türk, Kürt, Arap, Acem, bütün ümmetin barıştığını göster bizlere. Kafirlerin ellerini defet üstümüzden. Bize birlik ve dirlik ver. Bütün Müslümanların toprakları, bütün Müslümanların vatanı olsun. Ta ki dinini yaşayıp üstünde, yayalım yeryüzüne. Bütün dinlere ve sistemlere hakim kılalım İslam’ı...”