Maturîdî/Eş’arî Gençler Neden Selefî Olurlar ki? 2
Bir önceki yazımızda bu seri yazının esbab-ı mucibesini anlatmış ve kelimelerin lügat manalarını görmüştük. Bence bu önemli. Şimdi kim bu yazıyı yeni okuyorsa, lütfen geriye doğru dört yazıyı daha okusun diye tavsiye ederim.
O zaman, İslam’ın ilk üç asırlık o kadim “selef-i salihini” ile bugünkü İbn Teymiyeci, vehhabi ve tekfirci karışımı karma bir düşünce yapısı olan “yeni selefiyeyi” birbirine karıştırmazlar. Bundan da istismarcılar faydalanıp da “Eş’ari de Maturidi de selefidir” diyemezler. Derlerse de gülünç olurlar. Aman dikkat, bu açıdan önemlidir.
Hz. Âişe radıyallah anhâ’dan rivayet edildiğine göre, bir kişi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e; “İnsanların en hayırlıları kimlerdir?” diye sordu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; “Benim içinde bulunduğum asrın insanları (ashâbım)dır. Sonra ikinci, sonra üçüncü asrın insanlarıdır” buyurdu.( Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 216.)
Hadisin muhtelif rivayetlerinde hep aynı öz vurgulanmıştır. Hatta ehl-i sünnet âlimlerince sahâbe neslinin “âdil”, yani “din açısından mazbut, sağlam, tenkide tabi tutulmaz” kabul edilip hadis ilmi açısından “cerh ve tadil”, yani eleştiri dışı bırakılması görüşü de Hz. Peygamber’in bu hadisindeki tezkiyeye dayandırılmıştır.
Özetlersek, Sahabe ve Tabiine ve tebe-i tabiine “selef” veya “selef-i salihin” denir. İtikad açısından bu selef-i salihinin yolunda bulunan müslümanlara da “Ehl-i sünnet vel cemaat” denir. Yani “Peygamberimizin ve sahabenin inancı, itikadı üzere gidenler” demektir. Dikkat: Bugün kendilerine “selefi” diyenler ile onlar aynı cemaat veya mezhep değildirler. Bu ikisi arasındaki farkı bir daha görelim isterseniz.
1- İlk Selefiler, ilk Müslümanların tamamıdırlar. Bir önceki yazımızda ifade etmiştik; Ehl-i Sünnetin akaidini açıklayan itikadî mezhep önce bir taneydi: Ona da “Ehl-i Sünneti hassa” da denilen “Selefiyye” mezhebi. Bunlar nassların zahirine bağlılığı ve teslimiyeti prensip edinmişlerdir. Kur'an'da bildirilen iman esaslarını akılla yorumlamaya kalkışmadan iman ederler. Sahabenin, tabiin ve tebe-i tabinin mezhepleri söz konusu ise işte budur. Onlar ümmetin en salih, en hayırlılarıdır. Saf ve temiz bir akidye ve “dur” denilen yerde soru sormadan durmaya ve Kur’an ve sünnetin müteşabih lafızlarını yorumlamadan kabul etmeye adanmışlardır. Evet, ilk Müslümanların tamamı selefi idi. Çünkü o zaman tek bu mezhep vardı.
Ama daha sonra olanlar oldu ve Müslümanların imanını korumak için İmamalar mecburen Kur’an ve sünnetin müteşabih lafızlarını yorumlamak zorunda kalmışlardı. İşte burada ehl-i sünnet mezhebi selefilikten Eş’ari ve Maturidiliğe dönüştü. Bunların dışında kalan ya batıl, ya bid’ad mezhebi olarak ayrı kaldılar. Bunun sebepleri, gerekçeleri az da olsa evvelki yazılarımızda vardır, tekrar etmeyelim.
Yani anlayacağımız, bundan sonra “ehl-i sünnet” deyince akla şu iki kelamî mezhep geliyor:
1- Eş'ariyye: Nassları esas olarak alıp, aklî delillerle bunları desteklerler.
2- Matüridiyye: Bunlar da Kur'an ve sahih sünnette bildirilen akaidi daha fazla aklî delillerle desteklerler.
Bunların arasındaki ihtilaf da az olduğundan görüşleri birbirine geçse de bir zarar görülmemiştir. Birlikte ehl-i sünnet sayılırlar.
2- Şimdi bugün “biz selefiyiz” diyenler: Gelelim şimdi zamanımızda yaşayan ve kendilerine “selefi” diyenlere. Bunlar, ilk üç asırda yaşayan selef-i salihin ile isim benzerliği tam olan, ama cisim benzerliği eksik ve noksan olanlardır.
Öyleyse Maturîdî ve Eş’arî gençlerin akaidi ehl-i sünnet akaididir. Yeni selefilere göre daha sahih ve sağlam bir akaid üzeredirler. Dolayısıyla bir macera hevesiyle davulun sesi gibi uzaktan kulağa hoş gelen “yeni seleficilere” katılmalarına gerek yoktur. Üstelik eksikliktir, noksanlıktır.
Aman dikkat diyor, gerisini gelecek yazıya havale ediyoruz.