Kozmik Oda Çıkmazı
Kozmik odalar ordunun en gizli ve de en mahrem yerleridir. Seferberlik de dahil tüm askeri sırlar bu odalarda titiz bir mahremiyet içerisinde saklanır. Bu yerler ailenin bir nevi yatak odası gibidir.
Ne var ki Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk gibi soruşturmalar nedeniyle Genelkurmay Bölge Başkanlığı kozmik odasına mahkeme kararı ile girilerek oradan bir takım belgelerin alınmasıyla başlayan serüven oldukça kafa karıştırıcı.
İddiaya göre, hard disklerle CD’ler TÜBİTAK denilen kurumda kopyalamak suretiyle sahte bilirkişi raporları düzenlenmiş, mahkumiyetler de bu raporlara göre verilmiştir.
Öyle olunca da hesaplar tersine dönecek, mahkum edenler mahkum edilecek!
Bu karışıklığın ben yine de temkinli tarafındayım.
Beş yıl öncesine kadar askeri vesayet diyorduk.
Asker yatıyor, asker kalkıyorduk…
Öyle veya böyle; görülen davalar sonucu siyasi iktidar rahatladı.
Şimdi askeri siyasi arenada değil kışlasında görüyoruz.
Ne var ki, Türkiye’de tek ölüme çare yok diğer ne varsa hepsine var.
Ağır cezalara mahkum edilip de sonradan bu mahkumiyetlerin sahte belge ve delillere dayalı olduğunu iddia eden ülkelerin başında Mısır’dan sonra biz geliriz.
Nasıl yargı ki, Mübarek denilen eli kanlı diktatörü önce ölüme mahkum etti sonra da beraat verdi? Ne oldu ki yelkenler birden fora indirildi?
Aynı soruyu bize de sorarlar.
Nasıl bir Türkiye yargısı ki, dün müebbet hapis verdiğine bugün beraat veriyor?
Yarın da bir başkası çıkıp ‘bu kadar darbeciyi mahkumiyetlerden kurtardınız’ diye soru sorarsa hiç şaşmam. Öyle ya, sanki bir el darbeci ekalliyeti aklamaya çalışıyor.
Aslına bakılırsa, kimin eli kimin cebinde belli değilken bu ülkede adalet dağıtıyoruz.
Sonuçta, belgeleri basına sızdırdı diye kabak gazeteci Baransu’nun başına patladı.
İşin doğrusu, Baransu’ya gelinceye kadar Üsküdar’da sabah olur.
Arada daha çok yetkililer var.
Bir kere sormak lazım, ‘TÜBİTAK görevlilerine sahte rapor düzenleyin’ diye talimatı kimler verdi? Hamido hesabı dağa çıktı ya, tüm suçları yıkın üzerine…
Öyle mi oluyor acaba?
Bu kadar ciddi olaylar sırf Paralel Yapılanma diyerekten geçiştirilemez.
İşin vahameti boyutunu aşmış durumda iken bir gazeteci tutuklamak veya birkaç görevliyi suçlamak da yeterli değil.
Her şeyden önce gazeteciye devletin sırlarını kimler verdi? İşin garibi, polis memuru ihbar alıyor, bunun üzerine devlet harekete geçerek Genelkurmay Başkanlığı’na varıncaya kadar önüne geleni içeri atıyor.
Bu nasıl iş? Bu yargı bu kadar sahipsiz mi?
Bu polis memurunun amiri yok mu?
O ihbarcının kim olduğunu araştırmak savcının da mı aklına gelmedi?
Öte yandan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın evi gözetleniyor diye koparılan fırtınaların da bir nevi skandala dönüşmesi daha da düşündürücü.
Albay Baki adında ki birisi o gün kendisinin takip edildiğini söylüyor.
Bu adam şimdiye kadar neredeydi?
Sanki birileri bu devletle satranç oynar gibi oynuyor.
Bu arada 28 Şubat’ın da ırzına geçtiler…
Korkarım giderek 28 Şubat mağdurları suçlu olarak yargının karşısına dikilecek.
Hâkim mağduriyeti olana soracak:
“Laik ve de çağdaş devlet adamlarına sen nasıl darbeci dersin?”
O bakımdan ne olur ne olmaz, herkes yediği dayağa razı olsun.
Sesini çıkarmadan hanım hanımcık evinde otursun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.