“Geldikleri Gibi Giderler”…
18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıldönümü. Bu zaferdeki kahramanlıklar anlatmakla bitmez.
Bu ve benzeri harpler tek yönlü değil ki bitsin. Bu harplerin bir de mânevî yönü var ki, esas mühim olan da o.
Mânevî / rûhânî kuvvetler de askerlerimize destek olmuş, onlarla beraber harp etmişlerdir. Yoksa Çanakkale niçin geçilmesindi ki!
Daha büyük bir kuvvet, kendinden küçük kuvvet elbette yener. Ama Çanakkale’de bu kaide sökmedi ve birLEŞik maddî kuvvetler kuyruğunu apış arasına alıp gitti.
Evet… Maddiyyât her zaman mâneviyat karşısında mağlup olmaya mahkûmdur.
Bunu, erinden en üst kademesine kadar İngilizler de anladılar ama tecrübeyle.
İngiliz askerleri Çanakkale’den döndüklerinde, “Biz minare gibi uzun boylu adamlarla harp ettik, onun için yenildik” demişlerdir.
Çorçil’in şu sözü tarihe geçti:
“Biz Çanakkale’de Türklerle değil Allah’la harp ettik, onun için yenildik.”
Yani Allah’ın yardımının Müslümanlardan yana olduğunu biliyor da yine de Müslüman olmuyor. İbretlik!
Gâvurluk işte böyle bir şey.
Müslüman ol ve kurtul işte.
Hayır! Olmaz!...
Toprağı bol olsun.
(Müslüman olmadan ölenlere rahmet dilenmez, toprağı bol olsun denilir. Ne yazık ki, Müslümanların içinde doğup büyüyen bazıları, “Allah rahmet eylesin” denileceğini bilmiyorlar da kendi ölüleri hakkında “Toprağı bol olsun” diyorlar. Bu milletin örf ve inancından bu derece uzaklar.)
Diğer bir mesele…
1915’de Çanakkale geçilmedi ama ondan 5 sene gibi kısa bir zaman sonra İngilizler Çanakkale’yi geçtiler ve 1920’de İstanbul’u işgal ettiler.
Gerçi işgalin sonunda çekip gittiler ama önce bir işgal var.
Ben, önce İstanbul’u işgal edip sonra da çekip gitmelerinin sebebini hiç anlayamam.
Sen; “Çanakkale’yi kolayca geçip İstanbul’da kahve içeceğim” diye gel, orada çakılıp kal, hem büyük bir maddî zâyiat ver hem de binlerce askerini Çanakkale toprağına göm, mağlup olup git. Ondan hemen 5 sene sonra İstanbul’u hazır işgal etmişken, durma çek git…
Bunun altında bir yeniği mi var? Varsa ne?
Çanakkale’ye, İstanbul’u işgal edip, Osmanlıyı yok etmek ve bu topraklara çöreklenmek için gelmişler miydi?
Bunu öğretmenlerimiz şöyle anlatırlardı:
“İngilizler İstanbul’u işgal etmişler. Harp gemilerindeki silahların namluları saraya çevrilmiş. Atatürk’e, “Paşam, vaziyeti görüyorsunuz. Ne olacak şimdi?” demişler. Atatürk de, “Mühim değil, geldikleri gibi giderler” demiş.”
Gerçekten de İngilizler geldikleri gibi gidiyorlar…
Tamam da, İngilizler, “Mustafa Kemal bizim hakkımızda, “Geldikleri gibi giderler” demiş. Gitmezsek ayıp olur. Haydi gidelim” diye mi gittiler?
Böyle olamayacağına göre, niye çekip gittiler?
Tarihçiler bunun sebebini açıklasalar da merakımız gitse.
***
8 Ağustos 2005’de Türkiye’ye gelen bir Japon eğitim heyeti, çocuklarına millî şuuru nasıl verdiklerini, bizimkilere şöyle anlatıyorlar:
“Onları Hiroşima’ya götürüyor, atomun dehşetini gösteriyoruz. Atom bombası atıldıktan sonra hiçbir bitkinin yetişmediği yerleri gezdiriyor, sonra karşımıza alıp şöyle diyoruz:
Eğer yeteri kadar çalışmazsanız, vatanınız işte böyle bombalanır. Ananız-babanız böyle öldürür. Toprağınızda çiçek bile bitmez.”
Bizimkiler, “Ama bizim Hiroşimamız, Nagazaki’miz yok” demişler.
Japonlar şöyle demiş: “Sizin de Çanakkale’niz var. Çanakkale bizimkilerden çok daha çarpıcı. Çocuklarınıza ve gençlerinize milli şuur aşılamak için tam bir laboratuvar. Öğrencilere orayı gezdirin. 250 bin şehidinizin hikâyelerini anlatın. Yeterince çalışmazlarsa, bugün de benzer şeylerin geleceğini söyleyin.”
Yerinde bir tavsiye…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.