Parkta Bir Tartışma
Geçen sene bir Ramazan günü ikindi vaktinde apartmanların koyu gölgesinde parkta oturuyoruz. Halk ekmek kulübesinden bir ekmek alarak yanımızdan giden bir öğretmeni, meslektaşları davet ettiler.
O da saygıyla selam verip aramıza oturdu. Konu yine laiklik, yine irtica, yine dine yeni sataşmalar idi. Laikliğin reddettiği şeriatın çok faydalı, çok merhametli, çok insanî bir hukuk olduğu halde “öcü” gibi gösterilip inkar ettirilmesi idi. Arkadaşlar konuşuyor, ben de zevkle dinliyordum.
Derken, oruçtan dudağı kurumuş olan sonradan yanımıza gelen öğretmen söz aldı ve gayet rahat, kendinden emin bir biçimde:
- Ben de şeriat gelsin istemiyorum, dedi.
Kendince izah da ediyordu: “Halk kabul etmez, kavgalar büyür, iç savaş çıkar, oluk oluk kan dökülürdü.”
Adamın çevresindekiler hep beraber ona hücum ettiler. Her biri bir şey söylüyor, soru soruyor, itiraz ediyor, adam da hepsine cevap yetiştirmeye çalışıyordu. Karşılıklı konuştukça sesler yükseldi. En sonunda adama:
- Yazık san, şununla da oruçlusun. Şeriatı istememek, adamı dinden çıkarır, kafir eder. Seni imana ve tövbeye davet ediyoruz. İmana gel ey kafir! dediler.
Adam, sığınan gözlerle bana baktı.
- Sen ne diyorsun hocam? Bunlara derdimi anlatamıyorum ben, dedi.
Arkadaşlar da sustular ve heyecanla cevabımı beklemeye başladılar.
Önce herkese sakin olmalarını, heyecan ve öfkelerini bastırmalarını, seslerinin tonlarını tabii seviyeye getirmelerini, aklı selim ile dinlemelerini söyledim ve sonra o öğretmene sordum:
- Benim anladığım kadarı ile sen şeriata iman ediyorsun.
- Evet hocam!
- Onu çirkin ve zararlı görmek, faydasız saymak gibi bir niyetin de yok.
-Tabi hocam. Ben kim oluyorum ki Allah Teâlâ’nın şeriatını beğenmezlik edeyim?
- Ama buna rağmen, “şeriat gelmesin, çünkü şeriat gelirse inkar eden çok olur. Kavga çıkar. Kan gövdeyi götürür. Böyle bir iç savaş yaşamayalım” diyorsun.
- Ceddine rahmet hocam, aynen böyle diyorum. Benim maksadım Müslüman kanı akmasın. Yoksa inkar minkar yok hocam.
- Fakat sen de takdir edersin ki konu çok nazik. Arkadaşlar bu inceliği gözden kaçırdılar ve sana biraz haklı, biraz da haksız yüklendiler.
Haklılar, çünkü adamların içi kan ağlıyor. Her gün medyada şeriata hakaret ediliyor. Nesiller gerçeği bilmeden şeriattan soğuyor ve kaçıyor, dinden çıkıyorlar. Sen de fütursuzca, açık seçik, “ben de şeriat gelsin istemiyorum” deyince, Allah için kızdılar ve seni de o bilerek inkar edenler zümresine dahil ettiler.
Haksızlar, çünkü sen şeriatı inkar etmiyorsun. Halbuki kafir olmak için, kafir olmaya karar vermek, özgür iradesi ile ayeti ve hükmünü inkar etmek vardır. Bu yüzden bir adam şeriatı inkar etmekle dinden çıkacağını bilse ve etse, hatta onu beğenmeyerek istemese, bu adam kesinlikle dinden çıkar.
Fakat bir adam bilmeden bir küfür kelimesini söylerse, maksadı da inkar etmek, dinden çıkmak değilse, o kişi o sözle dinden çıkmaz. Yapılacak iş, o adama hatasını anlatmak, doğru bilgilendirerek hatasından döndürmektir.
Arkadaşlar, kafir olmak da, birisini tekfir, yani küfre nisbet etmek de çok dikkat ve ihtiyat isteyen bir iştir. Çünkü, cana ve mala mal olur. O yüzden iyi anlamadan, sözden veya işten maksadı ve özgür iradeyi iyi tespit etmeden, birisini tekfirden kaçınmalıyız.
Şimdi bu arkadaş evvela şeriatı inkar etmiyor. Sonra istemiyor da değil, şu anda ve şu şartlarda gelmesini, daha doğrusu gelmesine teşebbüs edilmesini istemiyor. Sebebini de söylüyor. “Çok kan dökülür” diyor. İşte burası meselenin bam teli veya püf noktasıdır.
Aslında siz de böyle düşünüyorsunuz. Yoksa kalkar, din ve şeriat için savaşırsınız. Şimdi savaşmıyorsanız, zamanı olmadığı, imkan ve şartların şu anda başarıyı mümkün kılmadığı, dolayısıyla çok cana, mala ve ırzların tecavüzüne sebep olacağı içindir. Zaten dinimiz de bunu emreder. Bu “bekleme ama yan gelip yatma değil, hazırlık yapma safhasına “temkin fıkhı” denir. Evet, tarihen de sabittir ki, erken hareket, hazırlıksız hareket, Müslümanlara kâr değil, zarar verir. Zarardan kaçınmak da dinin emridir.
İşte bu arkadaşınız bu inceliği belki tam bilemiyor. “Şimdilik” veya “imkan hazırlayıncaya kadar” diyemiyor. Ama bir eğitimci hassasiyeti ile iç savaştan korkuyor. Meramını tam ifade edemeyince, kendince ancak böyle ifade edebiliyor. Öyle mi hocam?
- Evet, aynen öyle hocam. Hem bilmediğim bir fıkhi görüşü de öğrenmiş oldum. Allah razı olsun.
- Ama ben de sana bir şeyi hatırlatmadan geçemeyeceğim. Evet, sen kan dökülmesinden korkuyorsun. Ama bu ülkeden şeriatı kaldıranlar kan dökmeden korkmadılar ve bu şeriatı kaldırma ve yerine laikliği getirme esnasında oluk oluk Müslüman kanı akıttılar. Bunu da biliyorsun herhalde.
- Yani hocam.
Meclis tatlıya bağlanmıştı. Ama Batılılaşma, yani kafirleşme uğruna bu millete yapılan zulümler kadar, belki daha da fazla acı olan, bu uygulamaların neticesinde Müslüman nesillerin imanını kaybetmesi gerçeğidir. Şu Müslüman sokaklarına bir bakar mısınız? Paris’ten, Berlin’den, Londra’dan, Nivyork’tan farkı ne? Yüz sene önce ölmüş bir atamız gelse, acaba tanır mı vatanını, insanlarını? Nereye gitti o Müslümanlar?