Kaçımız Kendini Osmanlı Hisseder?
İstanbul’da yaşayan Ermeni müvekkilim beni her gördüğünde “ben Osmanlıyım” demek gereğini duyar. Anlarım ki ortak noktamız burası…
Bir sefer de Paris metrosunda karşılaştığımız bilet satıcısı bayan Türkiye’den geldiğimizi anlayınca içeriye davet edip çay ikram etti.
Bu arada içini de döktü.
Ermeni olduğunu, 6-7 Eylül olaylarında özellikle Rumlar’a karşı yapılan tahrip ve yağmalamalarda İstanbul’u terk etmek zorunda kaldıklarını, Paris’e bu nedenle yerleştiklerini, çocukluğunda dinlemiş olduğu ezan sesine hasret olduğunu, evlerinde hâlâ klasik Osmanlı şarkıları dinlediklerini, aile arasında Türkçe konuştuklarını, Osmanlı Ermenisi olduklarından Fransız Ermenileri’nin kendilerine değişik davrandıklarını, İstanbul’un burnunda tüttüğünü anlatınca birbirimize bakakaldık…
Oradan ayrıldığımızda dedim ki, içimizde Osmanlı’ya bu kadar hasret duyan acaba kaç kişi vardır? Hiçbir zaman kıymetini bilemediğimiz ve de sürekli Kızıl Sultan aşağılamaları ile yerdiğimiz Osmanlı başkalarının gözünde demek ki ne kadar da büyükmüş.
Şimdi de Başbakanlık Danışmanı Mahçupyan’ın açıklamasına benim bakış açım farklı. Demek ki Osmanlı öyle bir Osmanlı imiş…
Aslen Ermeni olan Mahçupyan diyor ki:
“Ermeni olduğumu ispatlama pozisyonunda değilim.
Bir Ermeni olarak gerçekten kendimi daha ziyade Osmanlı hissediyorum.
Osmanlı ve daha öncesinde Bizans’tan beri bu topraklarda yaşadık ve kültürümüzü oluşturduk. Bence değerli olan bu….”
Bu tip bir açıklamayı yapan kişi öte taraftan “Ermeni Soykırımı” deyince, işler karışmıyor. Aksine bilgi eksikliği nedeniyle tarihe bakmak gerekiyor.
Ermeniler Osmanlı’nın en sadık tebaası (millet-i sadıka).
Devlet yönetiminde bile hiçbir zaman ırk ve inanç ayrımına tabi tutulmamışlardır.
Ta 1461 yıllarında, Bursa’daki Ermeni Piskoposu İstanbul’a getirerek Patrik unvanını veren Sultan Fatih’tir… Bu açıdan bakıldığında Müslüman Türk kavminin genlerindeki hassasiyet: “Senin dinin sana benim dinim bana.”
Kırılmaların ve de Ermenici Taşnak ve Hınçak komitelerinin isyan etmeleri 1890 sonrası başlar.
O tarihlerde Osmanlı’yı yıkmak için İttihat ve Terakki komiteleri devrede.
Daha önceleri millet-i sadıka azınlıklar hiçbir zaman Osmanlı’ya el kaldırmamışlardır.
Hatta, Sultan Abdülhamit’in tahtan indirilmesi esnasında Meclis’te yapılan halk oylamasında tek karşı çıkan Rum Yorgiyadis Efendi oldu.
“Yazıktır! Günahtır!” diye bağırınca, “Alçak, hâin, mürteci!” haykırışlarıyla yaka paça Meclis’ten dışarı atıldı. Eğri duralım hiç olmazsa doğru konuşalım…
İşte Kürtçüler’in hali ahvali ortada…
Camiye gider namazını kılar, arkasından terörün propagandasını yapar.
Şaka maka değil, HDP 30 bin insanı katleden bir örgütün partisi…
Dünyada böylesi kavmiyetçiliğe dayalı bir katliam olmamıştır.
Tarihe iyice bakıldığında geçmişteki çatışmalar Ermeni halkı ile değil, Ermeni komitacılarla İttihat ve Terakki yönetimi arasında olmuştur.
Bir tarafta Osmanlı’yı parçalayıp tarih sahnesinden silmek için İttihat ve Terakki’yi destekleyen İngilizler, diğer tarafta Van çevresinde Ermenistan kurmak için Ermeni komitacılarını destekleyen Sovyet Çar yönetimi…
Tasvip edilmeyen olaylar, ne var ki oldu bitti…
Şimdilerde kanlı geçmişi kurcalamanın ne Türk halkına, ne de bu toprakların özü ile özdeşen (identical) Ermeni halkına bir faydası yok.
Ancak bu bir zehirli parmaktır…
Bir yerde Kürtçülüğü kurcalar.
Olmazsa Ermeniciliği, daha da olmazsa Aleviciliği…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.