Derdimiz Nedir?
Ben ne yazarsam yazayım, aşağıda kendilerine görev verilmiş veya kendilerine görev edinmiş birileri var, onlar yazımı Ak Parti’yi övmek için yazdığımı var sayarak, başlıyorlar eleştirmeye! Belki iki üç kişiler ama farklı isimlerle yazıyorlar. Değilse bile beş on kişiyi geçmezler.
Dikkatli bir bakış da soruyor: “Bu yorumlarla bu yazının ne alakası var?”
Evet, saçma sapan, iftira ve hakaret dolu yazdıklarının, yazımızla hiç bir alakası yok. Belki de yazıyı hiç okumuyorlardır. İster istemez bu kanaatteyim. Keşke okusalar. Bir gün pişman olma ihtimalleri vardır okumuş olsalar.
Onların bir misyonu var. O da aziz dinimizi yazan, öven ve ona davet eden yazıları ve yazarını etkisiz ve itibarsız kılmak. “İyi de niye böyle yaparlar? Dertleri nedir?” diyeceksiniz. Cehalet, taassup, tarafgirlik, ırkçılık, basitlik. Başka ne olacak?
Onların şahsını tanımıyorum ama zihin dünyalarını tanıyorum. Kimisi paralel ihanetten, kimisi çakma şiadan, kimisi herkese lanet eden ve münafık diyen kökten şiadan, kimisi halkın itibar etmediği küçük partilerden, kimisi okumaz yazmaz düşünmez, sadece heyecan delisi DAİŞ kafadan vs. Arapça bilmezler. Kur’an’ı anlamazlar. Riyazu’s Salihin seviyesinde bir hadis bilgileri yoktur. Ama iki ayet ve iki kıssa ile içtihat yapar, müçtehit kesilirler. Ne diyeyim, Allah ıslah eylesin! Cehalet başa böyle de bela olurmuş…
Bu arada bizi anlayan ve yer yer teselli eden, destek verenler de var. Belli ki yazıları okuyorlar. Allah Teâlâ’nın rızasına ersinler. Benim yazılarımı okuyup eleştirenlere, yanlışlarım varsa, hatalıysam gösterenlere duacıyım. Çok da sever, sevinirim. Ama okumadan hakaret edenlere ne diyeyim. Allah hidayet versin. Benim derdimden onlara da versin.
Nedir benim derdim?
Parti asla değil. Hep söylüyorum, bu laik sistemde “benim partim” diyeceğim bir “İslam Partisi” kurmak zaten yasak. Ben bir partiye oy verirsem, “ehven-i şerreyn ihtiyar olunur” kaide-i küllisine istinaden veririm. Bana zararı daha az olan, en azından düşman olup saldırmayan, elinden gelirse İslam’a ve Müslümanlara yardım edeceğine söz veren birisine veririm. İktidara gelirse, İslam’a ve Müslümanlara savaş açacaklara fırsat vermemek için, savaş açmayana, üstelik hak ve hukukuma saygı gösterene veririm. Hem de gerekirse, Bediuzzaman Said Nursî gibi, göstere göstere, açıktan veririm. Bu konuda bilgimiz de var, işte birisini söyledim, örneğimiz de var çok şükür.
Fakat siz yada başkaları, ona da vermezsiniz veya mevcutlardan birisini beğenir verirsiniz, olabilir, uyarımı yapar, doğru bildiğimi söyler, gerisine karışmam. Herkes kendi yükünü taşır.
Başka ne derdim olabilir ki benim?
Şan şöhret için çalışmadım. Bazen, “davam için kullanırdım, acaba çalışsa mıydım?” diye aklıma geliyor, sonra “hayır” diye vaz geçiyorum. Evimde, mütevazı yaşıyorum. Üç beş kitap yazana şehrimde ödül veriliyor valilikçe, Üniversitece, Belediyece, ama 24 kitap yazmışım, bir o kadarı bilgisayarımda yazılmış, basımını bekliyor, binlerce görüntülü/vedeo konferans, seminer, derslerim internettedir. Sadece Habervaktim’de yazdığım makale binden fazladır. 2007 de bu site ilk açıldığında benim yazım vardı. Hiç bir ücret almadan yazmaya devam edip gidiyoruz hamdolsun. Fakat o saydıklarımdan kimse beni görmüyor. Ne bir şilt aldım, ne ödül, ne teşekkür.
Ben zaten böyle istiyorum. Çünkü lüzumsuz merasimlerle, törenlerle vaktim zayi olsun istemiyorum. Resmi insanlarla resmi merasim ve resmi konuşmalar istemiyorum. Bu bana zaman ve rahatlık kazandırıyor. Daha fazla okuyor, daha fazla yazıyor, daha fazla sohbet edebiliyorum. Daha fazla hizmet inşallah…
Yaşım bu sinne kadar güzelce geçmiş. Evim, arabam var şükür, çocuklarımın mürüvvetini veya gençliğini görmüşüm, emekliyim; kifayet miktarı geçimim var. Bütün tabii ihtiyaçlarım karşılanmış çok şükür. Dünyalık bir derdim kalmamış çok şükür.
Bunlar dert değil. Asıl derdim başkadır benim.
Asıl derdim İslam. Müslümanlar. Alem-i İslam. İslam devlet ve medeniyeti. Ümmetin acısı. Asıl dert, bu İslam’ı nasıl öğrenir, yaşar ve öğretiriz? Ümmeti kendi kimliğine nasıl çeviririz? Cehalet bataklığından nasıl kurtuluruz? Yığın yığın meselemiz varken, açıktan düşmanlarımız varken, tutup da “dindar, dini anlatan bir yazarı nasıl itibarsızlaştırırız, nasıl etkisiz kılarız?” diye şeytanca düşünen zavallı Müslümanları nasıl uyandırırız?
Ey bütün derdi davası parti olanlar ve bizi bu yüzden eleştirenler! Boşa çabalamayınız! Allah bu millet neye layıksa onu zaten verecektir. Bu ahali nasıl olurlarsa, zaten öyle yönetilecektir. Haşa, biz Allah Teâlâ’nın işine karışmayız, tefviz-i ümur etmişiz, itimadımız ve tevekkülümüz vardır. Öyleyse, İslam gibi ulvî bir dava varken, neden parti gibi dünyalık işlerle uğraşalım?
Kalbinde Allah korkusu olan, ahiret sorumluluğu duyan bir insan, zaten gidip de oyunu bir İslam düşmanına vermez. Zaten bir komünisti, sosyalisti, ırkçıyı desteklemez. Vatanını ve milletini ABD ve İsrail ve beynelmilel Siyonistlere satan vatansız ve tabansızlara kulak verip dinlemez.
Öyleyse, ben zamanımı neden boşa harcayayım?
“Neden bunlara cevap veriyorsun? Nefesine mi yazık değil?” diyen kardeşlerime diyorum ki: “Bizden vebal gitsin. Sonra, belki düşünürler de insafa gelirler. Kendilerine yazık etmekten kurtulurlar. Çıkmadık candan bir umut.”
Varsın yorgunluğu bize kalsın, derdimiz davamız tebliğ değil mi? Peygamberimiz, “dinlemiyorlar” diye hemen görevi terk etti mi? Biz niye edelim?
“Şahit ol Ya Rab!”…