Derdimiz Aşkımızdır
Merhum Mehmet Akif Ersoy ‘un “Safahat” isimli şaheseri bir yerde bizim hem yıkılış destanımız, hem de yeniden diriliş ve kıyam edişimizin umutlarının haykırışlarıdır.
Onu okudukça maziye bakar iftihar ederiz, hale bakar feryad eder, saçımızı başımızı yolarız, istikbale bakar umut ve zafer gözyaşları dökeriz. Bizim dilimiz olur Akif, onunla ünler ve inleriz. Bakınız, davamızı dert edinmeyiş duygusuzluğuna “dert” diyerek nasıl isyan eder bir şiirinde:
Duygusuz olmak kadar dünyâda lâkin derd yok;
Öyle salgınmış ki mel'un: Kurtulan bir ferd yok!
Kendi sağlam... Hissi ölmüş, rûhu ölmüş milletin!
İşte en korkuncu hüsrânın, helâkin, haybetin!
Ey, ölüm renginde topraktan hayat i'lâ eden,
Bir yığın toprak da olsak sâde çiğnenmek neden?
Başka tıynetler mi hep şâyân ola ihsânına?
Âh, yükselsem de, bir düşsem senin dâmânına!
Bir nesîm ister kımıldanmak için canlar bugün;
Bir nesîm olsun, İlâhî... Canlanır kanlar bütün.
Nev-bahârın rûhu etsin bir de bizlerden zuhûr...
Yoksa, artık Sûr-i İsrâfil'e kalmıştır nüşûr!
Derdimiz çok büyük ve acı olsa da, bir dertli inanmış adam olan Hekimoğlu İsmail’in de dediği gibi, bizler “derdimizi seviyoruz”. Onun için dert çekmek bize zevk veriyor. Hani divan şiirinde okumuştuk ya; hasta doktoruna, “el çek yaramdan tabip, ben memnunum ondan” derdi, “beni derdimden edersen asıl ben o zaman ölürüm” derdi, biz de “şair muhayyilesi işte” der geçerdik ya, meğer bunlar gerçekmiş. Meğer başına gelmeyenin hoşuna gelirmiş…
Allah Teâlâ İslam için, insan için dert çekenleri seviyor. Bu dert onlar için bağışlanma vesîlesi oluyor. Peygamber Efendimiz (Aleyhi's Salatu ve's Selam) de İslam’a inansın veya inanmasın, ümmeti için dert çekenlerden memnundur.
Bu ümmetin en büyük mensubu olduğuna inandığımız Sıddîk-i Ekber bir gün aşka gelerek derdini şöyle haykırır derler: “Allah’ım! Bedenimi öyle büyüt, öyle büyüt ki ahirette, cehennemi hep kaplasın da yanacak bir yer kalmasın başkasına.”
Acaba bu söz gerçek midir?
Hem de kafirler için kalıcı, asi mü’minler için de geçici olarak tayin edilen cehennemde hadi diyelim mü’minler için neyse de, acaba kafirler için yanmayı dilemek inancımız açısından doğru mudur?
Doğrusu ciddi eserlerde bunu görmedim. İnancımız açısından çok sağlıklı da bulmam. Ebu Bekir gibi bir insanın Allah’ın hududunu aşarak O’na karşı haddine düşmeyen bir dilekte bulunacağını da söyleyemem. Ama merhametin çılgınlık derecesine eriştiği bir hali yaşarken insan gayri ihtiyari böyle bir şey dese, onu da anlayışla karşılarım. Aşıkların sözü hep taşkın olagelmiştir ve aklı başında olanlar Molla Kasımlık yaparak pek sorguya sığaya çekmez onları. Bütün bunlarla beraber derdimizi ifade açısından ilginç ve kayda değer buluyorum bu sözleri.
İşte biz bu yüzden derdimizden memnunuz ve onu çok seviyoruz. Allah’tan (azze ve celle) onunla yaşamamızı, onunla ölmemizi, onunla haşredilmemizi istiyoruz. Rızasının onda olduğunu biliyor, sevgisini onunla kazanmak istiyoruz.
Bizi burada üzen tek nokta, kendimiz, ümmetimiz ve insanlık adına söylüyorum; O bize bu kadar yakınken, bizim O’na bu kadar uzak düşmemiz olmaktadır.