Evet, milli irade düşmanısınız!

Evet, milli irade düşmanısınız!

“Sivil siyasetin 'Topyekün Savaş'çı Doğan Grubu'na haddini bildirme zamanı çoktan gelmişti. / Bu iş en az 'Ergenekon' meselesi kadar önemli. / Hatta, onun bir cüz'ü olarak da görülebilir. Görülmeli! / Doğan Grubu'na yönelik eleştirilerin 'konjonktürel bir manevra'dan ibaret kalmamasını ve kişisel bir hesaplaşmanın ötesine geçip milli irade düşmanlığı meselesini de içermesini diliyorum.”

Çarşamba günkü yazımda geçen bu cümleler, “Kaptan Gemisi”nin kaptanını fena halde kızdırmış. NTV'de esip gürlediğini duydum. “Milli irade sadece AKP'ye oy verenler mi?” diye sormuş. Demagoji yapmış. Konuyu saptırmış.

Konu neydi? Doğan Grubu medyasının ve bilhassa Hürriyet gazetesinin askeri darbeler konusundaki sicil bozukluğu; Doğan Grubu'na yönelik eleştirilerde bunun da söz konusu edilmesi gereği…

28 Şubat darbesini savunmadı mı Doğan Grubu? Savunmanın da ötesinde, kışkırtmadı mı? “Topyekün Savaş” manşetleri atmadı mı? Bir bakanı kazığa oturtmakla tehdit edecek kadar ileri giden darbecilerin şakşakçılığını aşk ve şevk ile yapmadı mı? “İsminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir askeri yetkili”yi meclisin ve hükümetin üstünde görüp / gösterip milli iradenin canına okunmasına hizmet etmedi mi? Milletvekillerinin korkutulup, sindirilip yahut satın alınıp hükümete verdikleri desteği geri çekmeye sevk edildikleri o “post modern darbe”nin avukatlığını hâlâ yapmıyor mu? Yapıyor! “Kaptan Gemisi”nin kaptanı her fırsatta 28 Şubat darbesinin haklılığından dem vuruyor. Bu darbenin demokratik bir müdahale olduğunu bile ileri sürüyor. Hadiseye böyle bakınca, “milli irade düşmanlığı” suçlamasını kavraması mümkün olmuyor tabii.

Doğruya doğru; kendisi 27 Nisan Muhtırası'na destek vermedi, ama “Kaptan Gemisi”nin diğer önde gelen yazarlarının bu müdahaleyi nasıl hararetle desteklediklerini gayet iyi hatırlıyoruz. 'Asker ilk adımı attı, devamını bekliyoruz' mealindeki yazılar arşivlerde duruyor. Bulsun, okusun, “milli irade düşmanlığı” derken neyi kastettiğimizi anlasın. Halk oyuna dayanan -ve değiştirilecekse yine halk oyuyla değiştirilmesi gereken- sivil siyasete 'askeri balans ayarı'nı savunmak milli irade düşmanlığı değilse nedir?

'Kaptan'ın kendisi 27 Nisan'a destek vermedi dedik… Evet, vermedi; '28 Şubat iyiydi ama bundan sonra artık askeri müdahale olmamalı' filan dedi; gelin görün ki, daha 'sofistike' yollarla milli irade düşmanlığı yapmaktan geri durmadı ve korkarım bundan sonra da geri durmayabilir.

Milletin ezici çoğunluğunun beklentileri doğrultusunda üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kalkması için oy kullanan AK Parti, MHP, DTP ve BBP'li milletvekillerini kaosa davetiye çıkarmakla suçlamak; 411'lik muazzam bir meclis çoğunluğuna 'marjinal bir provokatör grup' muamelesi yapmak; milli iradenin bu tecellisini hukuk dışı ve anti demokratik yollarla geçersiz ilan ettirmek için canla başla çalışmak bana göre milli irade düşmanlığıdır ve 'kaptan' bu suçlamayı 'Ne yani, milli irade sadece AKP'ye oy verenler midir?' diyerek (MHP, DTP ve BBP seçmenlerini göz ardı ederek) savuşturamaz. Savuşturmaya kalkışırsa gülünç duruma düşer.

Başörtüsüyle ilgili anayasa düzenlemesini iptal etmek için anayasayı göz göre göre çiğneyen ve Meclis'in yetkisini resmen gasp eden Anayasa Mahkemesi'nin bu tavrını alkışlayacaksın, ondan sonra da 'Ben niye milli irade düşmanı oluyormuşum?' diye pişkin pişkin soracaksın… Bravo yani!

Bir de 'Türkiye zor durumda, ekonomi durdu, işler kesat; Başbakan niye bu meseleleri bırakıp bizimle uğraşıyor?' gibi şeyler söylemiş. Milletin ekonomik sıkıntısı çok umurundaydı sanki! 28 Şubat sürecinde laiklik kisvesi altında milyarlarca dolarlık milli serveti iç etme kavgası verilirken hiç sesi çıkıyor muydu? Çıkıyordu; ama “Topyekün Savaş” şeklinde. Tercümesi: 'Varsın Türkiye yansın, yeter ki oligarşinin çarkına çomak sokan REFAHYOL hükümeti gitsin'. Hatta: 'Bu hükümet gitsin ki rantiye şebekeleri Türkiye'yi rahat rahat yakabilsin!' Nitekim o hükümet gider gitmez bankalar bir güzel hortumlandı, ekonomi bir güzel çökertildi, Türkiye bir güzel yakıldı ve İMF / Dünya Bankası işgaline gün doğdu.

İmdi: “Ergenekon”culara yöneltilen suçlamalarla, “Topyekün Savaş” manşetinde en veciz ifadesini bulan provokasyonlar arasında ne fark var Allah aşkına? Biliyorum, Doğan Grubu böyle bir paralellik kurmama da bozuluyor. Halbuki buna Doğan Grubu'nun değil bir kısım “Ergenekoncu”nun bozulması lazım. Buz gibi “derin devlet” profesyonellerinden filan bahsetmiyorum; onların tezgâhına alet olan samimi dava adamlarından bahsediyorum. Davaları bana ters, yöntemleri de öyle; ama Doğan Grubu'na kıyasla onlar birer asalet abidesidir! “Biz bu darbe işlerine Vatan-Millet yahut Atatürkçülük-Laiklik gibi davalar adına girdik; ticaretten başka derdi olmayan Doğan Grubu'yla aynı kefeye koyamazsın bizi!” diye itiraz ederlerse saygı duyarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi