Muhafazakâr Elit
Hedef kitleler üzerinde hakimiyet kurabilmek için örgüt kültürünün gelişmiş olması gerekir.
Örgüt kültürleri; genellikle köklü bir geçmişten beslenir; kahramanları, hikayeleri, sembol ve kendine has özellikleri bulunur.
Siyasi partilerin değerler sistemi, söylem metinleri, propaganda yöntemleri, teşkilatlanma yapıları farklılıklarını oluşturur. Tüm bunlar örgüt kültürünü besler, büyütür, kimlik kazandırır.
AK Parti’deki örgüt kültürünün gelişmesi ise daha farklı oldu.
Kuruluş aşamasında parti (örgüt) kültüründen söz edebilmek mümkün değildi.
Beslendiği fikri temel tartışmalıydı, genel olarak muhafazakar sağ seçmene yönelen bir anlayış söz konusuydu.
Çünkü kendi siyasi geçmişlerinin büyük bir bölümünü reddeden ve bunu “gömlek değiştirme” olarak ifade eden bir lider ve kurucu kadro öne çıkıyordu.
Tam olarak düşünce yapıları, siyasi refleksleri, davranış kalıpları ve siyasi yönetim sistemleri belli olmayan bir parti 2002’de %34’lük bir oy oranı ile tek başına iktidar oldu. Bu başarıda ‘güçlü lider’ faktörü öne çıktı.
Barajı sadece CHP’nin aşabilmesi ise AK Parti’nin aldığı %34’lük oy ile temsil edilen kitle arasında büyük bir orantısızlık oluşturdu.
Buna rağmen, sonraki seçimlerde de partinin oyları yükseldi.
Kuruluş döneminin getirdiği etkiyle her siyasi görüşten vekil de partinin içinde bulunuyordu. Bu durum seçmende de
karşılığını fazlasıyla buldu.
***
AK Parti ilk zamanlarından itibaren şehirli seçmen yerine; kırsaldan göç etmiş, arabesk motifler barındıran bir hedef kitleyi hedefledi.
Ezilenlerin, itilmişlerin, geride kalanların öne çıkacağı zemin olarak AK Parti işaret edildi.
Bu hedef kitlenin doğru okunması ve propaganda çalışmalarının hedefe göre ayarlanması çok önemliydi.
Başarılı da olundu.
AK Parti’yi bu zamana kadar güçlendiren, canlandıran en büyük dayanak noktası doğru seçmen kitlesine, doğru mesajları göndermesiydi.
***
12 yıllık süre zarfında Türkiye’nin “değişmez, sarsılmaz” denilen düşünce yapıları, siyasi krizleri, farklı boyutta değişim ve dönüşüm getirdi.
AK Parti’yi iktidara taşıyan kitlenin ekonomik durumunda büyük bir değişim olmasa da, muhafazakar bir elit, üst sınıf oluştu.
Bu sınıf bir süre sonra edindikleriyle yetinmemeye başladı. Modaya, popüler kültüre, medyaya el attı. Dini değer ve hassasiyetlerle çelişen işlere de sık sık imza atıldı ve atılmaya devam ediyor.
Bir zamanın oylarına talip olunan kırsal seçmen kitlesi de bu davranış kalıplarını uygulamaya çalıştı.
Lakin bu durum alışık olunmayan davranış kalıplarını ortaya çıkarınca, büyük oranda bir avamlaşma sorunu doğdu.
***
Tüm bu değişim süreçleri yaşanırken Türkiye’nin temel değerlerinde de oynamalar, kaymalar başladı.
Türk kimliğini dışlayan bir tarih okuması öne çıkarılıp, Osmanlı’dan ibaret bir tarih sempatizanlığı oluşturuldu.
Kimi yorumlar da ise “Türk” ü dışlayan tamamen “İslamiyet” üzerine kurulu bir kimlik inşa edilmeye başlandı. Bu yapılırken etnik milliyetçilikler ise sempatiyle beslendi.
Halbuki Avrupa’da “Türk” ün karşılığı asırlardır “İslam” olarak görülür.
Türk’ü İslam’dan, İslam’ı Türk’ten ayırmak tarihin hiçbir döneminde mümkün olmamıştır.
Buna rağmen kutuplaştırıcı şahıslar, “kanaat önderi, ünlü tarihçi, alim” gibi sıfatlarla insanların önüne konuldu.
Eğitim almamış, tarih bilmeyen, kopyala-yapıştır metinlerle, olmayan tarihi kaynaklarla “birlik, beraberlik” kelimeleri yerine “benim tarihim bu, sizinki bu” denilerek “farklılaştırılan, uzaklaştıran” anlayış benimsendi.
Birçok ankette milliyetçi oyların patlama yapmasının en büyük nedeni hiç şüphesiz bu bakış açısından kaynaklı.
Güncel gelişmeler ışığında şunu çok net söyleyebiliriz:
Partinin örgüt kültürü hâlâ tam oturmuş değil, her seçim döneminde değişen düşmanlar var.
Ve hala mevcut sistemin sorunların kaynağı olduğu söyleniyor.
Tüm bu değişimler, fırtınalar koparken, tek değişmeyen şeyin dar gelirlinin yaşam şartları olması da ayrı bir inceleme konusu olarak araştırılmayı bekliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.