Saltanat Hilafete Düşmandır
Bir önceki yazımızda “Biz de Saltanat İstemiyoruz” demiş ve “Peki, biz ne istiyoruz?” sorusunu cevaplandırmıştık. Yazının sonunda bir soru daha vardı. Şimdi de onun cevabına başlayalım.
Müslümanlar Emevilerden bu zamana kadar saltanat ve veliahtlık rejiminin içinde istemeden yaşamak zorunda kaldılar, ama asla bu rejimi idealize ederek savunmadılar. Bundan sonra da insan tabiatına hiç yakışmayan o tür baskıcı ve dikta yönetim biçimini asla savunacak değillerdir.
Bu sözümüzü başta Maverdi’nin olan kimi “Ahkamu’s Sultaniyye” türü kitaplarla çürütmek isteyenler olabilir. Kısmen haklı da olabilirler. Ancak bu kitaplar bir yerde mevcut defakto durumda kaleme alınmıştır. Üzerlerinde car, sistemin gölgesi vardır. Hakkın ve halkın iradesini tam yansıttığı asla söylenemez. Zira baskıcı krallık düzenleri âlimleri, İslam hukukunun “ahval-i şahsiyye” bölümünde serbest bırakırken, “ahval-i idarede” asla özgür bırakmamışlardır. Bu konuda bir kitap yazan İmam Muhammed’in başına gelenleri hem burada, hem de “İslam’da Devlet Ve Siyaset” kitabımızda yazmıştık, tekrar etmeyelim.
O saltanat ve veliahtlık rejimi, asr-ı saadet sonrası tarihimizde bizim Bizans ve Pars gibi kafir komşularımızdan etkilenerek alınan, bünyemize hiç uymadığı halde bir dayatma ile maalesef erken dönemde içimize giren büyük bir beladır, acı bir musibettir ve ondan kurtulmak ne yazık ki o tür İslamî iktidarlar içinde mümkün olamamıştır.
Özellikle de Türkler, daha önceki devlet geleneklerine de uyduğundan, devlette bu başkan yapılanmasını töre olarak devam ettirmişlerdir. Bu konuda kardeş katli fetvası da dikkat çekicidir. Böyle bir ortamda devlet başkanının seçimle gelmesini istemek, cana susamaktan başka bir şey değildir.
Seçim veya şurayla gelen hilafetin ruhu, krallık, hakanlık, hanlık, sultanlık, padişahlık kalıbına uymaz. O yöntemle seçilen halife de bir yerde “sözde” veya “mecburiyette” halifedir. Her ne kadar kısmen de olsa vazifesini yapsa da, onu ideal örneğimiz olarak almamız veya savunmamız mümkün değildir.
Nihayet adına “Cumhuriyet” denilen, fakat padişahlıktan bin beter diktatörlük olarak uygulanan, halka hiç sorulmayan, laik olması cebir ve şiddet ile gerçekleştirilen din dışı ve İslam karşıtı bir rejimin eliyle, evet, bu ruhu çoktan ölmüş ve saltanata dönüşmüş hilafet bitirilmiştir.
Her işte bir hayır vardır. Bilemiyoruz, bitirildiği belki de ümmet için daha iyi olmuştur. Hiç olmazsa yeni bir İslam Devletine erdiğimizde, aslına uygun sahih bir şekilde bu hilafeti yeniden inşa edebilme imkânı hasıl olmuştur inşallah.
Kim bilir, köhne duvarı yıkıp yeniden inşa etmek, belki onarmadan daha iyi olacaktır.