Bu Vaziyet Nasıl oldu? 2
Evet, biz müslümanız. Ecdadımız da müslümandı. Müslümanlıktan ve dinimizden son derece memnun idik. Batılılar öyle istiyor diye dinimizi terk edemezdik. Onları dinlerdik, sonra da gereken cevabı verirdik, olur biterdi. Nasıl olur da biz Batılıların İslam kanunlarını atıp kendi kanunlarını alma, müslümanca yaşama biçimini bırakıp da Yahudi ve Hıritiyanlar gibi yaşama teklifini kabul edebilirdik?
Böyle bir şey olabilir miydi?
Ama oldu!
İslam açısından bakarsak, elbette olacak iş değildir bu!
Ama işte oldu!
Niye oldu?
Kaldı ki biz bunu asla kabul edemezdik. Zira ayet şöyle:
“Ey iman edenler! Eğer Ehl-i Kitaptan bir kısmına uyacak olursanız, iyi bilin ki onlar sizi imanınızdan sonra küfre çevirmek isterler.” (Al-i İmran 100.)
İslam’dan sonra Hıristiyan olmak, dinimizi ve kendimizi reddetmek demektir. Bu bizim için bir küfürdür, bir inkardır, bir nankörlüktür ve bir isyandır. Bunu hiçbir zaman yapamayız.
Peki ama şu vaziyet nedir?
İşte bu! Onların bu teklifi bizi dinimizden etmek içindir. İsterler ki kendileri gibi kafir olalım. Bu yüzden biz bunu kabul edemezdik. Etmiyoruz da.
Ama onlar nasıl kabul ettiler?
Bunu kabul ettiklerine göre ortada iki durum vardır:
1- Ya Allah Teâlâ’nın bu emirlerini bilmiyorlar,
2- Ya da biliyorlar, ama bile bile dinlemiyor ve uymuyorlar.
Bu toplumda yaşayıp da Allah Teâlâ’nın bu emirlerini bilmiyor olamazlar. Peki, Allah Teâlâ’nın yasaklayıcı emirlerini biliyorlarsa acaba neden uymadılar ona? Neden kafirlere uyarak onların kanunlarını kabul ettiler?
Bu duruma göre de ortada iki vaziyet vardır:
1- Ya Allah Teâlâ’nın yasaklayıcı emirlerine iman etmiyor, onlara inanmıyor, bu yüzden de itaat etmiyorlardı.
2- Ya da Allah Teâlâ’nın yasaklayıcı emirlerine iman ediyor, fakat bilerek dinlemiyor, onlara isyan ediyor, günah işliyorlardı.
Bunun üçüncü bir şıkkı olamaz. Akıl kabul etmez bunu.
Acaba bunlardan hangisidir işin gerçeği?
Bunu tam olarak bilemeyebiliriz. Ancak bildiğimiz bir şey varsa o da bu şıkların her ikisinin de İslam nazarında hoş olmadığıdır.
Yahudi ve Hıristiyanlar, aslında İslam’ı ve onun peygamberini biliyorlardı. Ama hasetlerinden bile bile iman etmedikleri gibi, ona karşı en büyük düşmanlığı da maalesef yine onlar yaptılar. İşte ayet-i kerime:
“Sırf nefislerinden ileri gelen bir kıskançlık sebebiyle, Ehl-i Kitabtan birçok kimse, gerçek kendilerine ayan beyan belli olduktan sonra, sizi imanınızdan uzaklaştırıp kâfir haline çevirmek isterler. Allah bu husustaki emrini bildirinceye kadar affedin ve hoşgörün. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”
Kıskançlık, İslâm'a ve müslümanlara karşı yahudilerin ve hıristiyanların ruhlarından taşan ve bugün de devam eden kara ve iğrenç bir duygudur. Onların bütün desiseleri, bütün komploları bu duygudan kaynaklanmıştır ve bugün de yaptıkları tüm düşmanlıklar bu duygunun bir sonucudur.
Kur'an-ı Kerim onların bu iğrenç duygusunu iyi tanısınlar ve korunsunlar diye müslümanların gözleri önüne seriyor. Ama okuyan ve ders alan nerde?!
Ey müslümanlar, başka hiç bir çaremiz yok! İslam hariç bütün yollar bizim için çıkmaz sokaktır ve tuzaktır. Bu kapana kısılmışlıktan tek kurtuluş, yeni bir hamle ile İslamî bir çıkıştır.
Allah Teâlâ aklımızın ve imanımızın hayrını göstersin…