İbadetler de Çift
Allah Teâlâ her şeyi o engin hikmetiyle çift yaratmıştır. Kainatta tek, sadece O’dur. Halk arasında sık kullanılan “yalnızlık Allah’a mahsustur” sözü boş bir söz değildir. Bunu doğrulayan birçok ayetler vardır.
Nerede okudum bilemiyorum ama, bir gün İbn Arabî’den şöyle bir söz okumuştum: “Allah’ın bir haram kıldığına imandan elde edilen sevap, o haramı işlemeden ötürü elde edilen günahtan daha mı azdır, bilemiyorum.”
Başımı ellerimin arasına alarak epey bir zaman düşündüm. Aman Allah’ım, sen ne büyüksün. Sen bizi ne kadar çok seviyor ve esirgiyorsun, koruyorsun…
İmam Muhyiddin İbn Arabî’nin “bilemiyorum” sözü, üslubundan ve sözün söylenen makamından ötürü “sanki öyledir” der gibi geldi bana.
Bunu, maneviyatta da büyük bildiğim bir hocama sordum. O da “Evet, iman günahtan büyüktür” dedi. Çok sevinmiştim. Bu büyük bir umut kapısı olmuştu korkusu galip kalbime.
Mesela bir adam, içkinin haram olduğuna inanıyor. Bu inançtan ötürü bir sevap kazanıyor. Ama aynı adam, nefsine uyarak o içkiyi içiyor. Bundan da bir günah kazanıyor. Bu sevapla bu günah kapıştıklarında, sevap galip geliyor. Bir, yukarıda anlatılanlardan yola çıkılarak. İki, bir sevap en az onla çarpılarak değerlendirildiği için. Allahu Ekber.
Şunu daha önce biliyorduk değil mi? Allah Teâlâ’nın haram kıldıklarını, haramlığına iman ederek işlememek, o haramlardan Allah rızası için kaçınmak, kişiye sevap kazandırır. Yani, Allah Teâlâ’nın farz kıldıklarını, farz olduğuna iman ederek işlemek, nasıl insana sevap kazandırıyorsa, haram kıldıklarını da işlememek, aynen öyle sevap kazandırır.
İnsanlar, işleyerek, yani yaparak ederek sevap kazanmayı genellikle bilir ve hesaba katarlar, ama haramlarda olduğu gibi işlemeyerek, yani bir şeyler yapmayarak, etmeyerek de sevap kazanılacağını pek bilmez veya hesaba katmazlar. Bundan dolayı sevinmez, neşelenmezler yani.
Mesela diyelim içki içmiyoruz, kumar oynamıyoruz, zina etmiyoruz, adam öldürmüyoruz. Niçin? Bunlar haram olduğu için. Yani Allah Teâlâ yasaklamış bunları ve benzeri haramları. Fakat bir emek sarf etmiyoruz ya, sanki bir sevap da kazanmıyoruz gibi geliyor çoğunlukla. Oysa yarın terazimizin iyilik kefesine, insanı sevinçten havalara hoplatacak dağlar gibi sevaplar konacak, bu haramları haram bilip yapmadığımız için inşallah. Ne büyük bir sevap ve saadet kapısı değil mi?
Aslında bu haramlardan korunmak için nasıl bir nefisle cihat verdiğimizi biliyoruz. Nasıl bir irade eğitimi, nasıl bir mücahede ile bu neticeye vardığımızı da biliyoruz. Ama bir kere vardıktan sonra, iş kolaylaşıyor değil mi? Fakat o mücahedelere, o uğraş ve çabalara karşılık, alın size sonsuz bir sevap bağışı…
Daha bitmedi. Bunun gibi daha nice tersinden ibadet ve tersinden sevap sebeplerimiz var bizim. Şu imtihan dünyasında Allah Teâlâ bizi çeşitli hastalıklarla, sıkıntılarla, yoksullukla, kıtlıkla, felaket ve helaketlerle imtihan eder. Eğer sabredersek biz bunların karşılığında çok büyük ecir ve mükafatlar alırız. Günahlarımız silinir, derecelerimiz artar.
Bizler dinimiz için neler yapabiliriz, yani onu nasıl öğrenir, yaşar, yaşatmaya çalışırız, bilinmeyen, duyulmayan yerlere onu nasıl taşırız diye çektiğimiz düşünceler, gamlar, kederler, kaygılar… da birer sevap kaynağımızdır.
Hatta kendimiz ve yuvamız için helal lokma kazanma kaygılarımız, çorumuz ve çocuğumuzun terbiye ve yetişmeleri için gösterdiğimiz çabalar yanında çektiğimiz sıkıntılarımız, endişelerimiz, akrabalar arasında dirlik düzenlik, ümmet arasındaki birlik beraberlikler için çekilen sıkıntılar, kaygılar, planlar, düşünceler… hep birer günahları sildirme, sevapları artırma, dereceleri yükseltme vesileleridir.
Sonuçta şunu diyebiliriz: İslam’da ibadet ve kulluk müsbet ve menfi diye ikiye ayrılır. Menfiler, burada anlattıklarımızın ikinci kısımlarıdır. Burada büyük bir sürpriz var. O da müsbet ibadetlerde en büyük tehlike, riya ve ucuptur. Riya, işin sırf Allah inin olmaması, işin içine başkalarının da karışmasıdır. İhlas dediğimiz sırf Allah için iş yapmanın en büyük düşmanı riyadır. Riya, gizli bir şirktir. Yani Allah Teâlâ’ya bir nevi ortak koşmak. Bu, korkunç bir şey. Böyle bir günaha düşmektense, hiç yapmamak daha evla değil mi?
İşte sürpriz de burada. O da menfi ibadetlerde riya olmaz. O olmayınca da ihlas var demektir. Allah Teâlâ da ihlaslı kullarını çok sever ve ibadet ve hatır hasenatı ancak ihlaslı kullarından kabul eder. Ne güzel değil mi?