Diyanet’in Lüks ve Pahalı Makam Otomobili
Diyanet İşleri Başkanlığı genel müdürlük seviyesinde bir devlet kurumudur. Türkiye Cumhuriyeti’nin iki başkanlığı vardır: Biri Genelkurmay Başkanlığı, ötekisi Diyanet İşleri Başkanlığı.
Laik bir Cumhuriyetin böyle bir din başkanlığı olabilir mi? Avrupa’da anayasasında laik olduğu yazılan (benim bildiğim) iki cumhuriyet vardır. Biri Fransa diğeri, Portekiz… Onlarda böyle resmî bir din başkanlığı yok.
Bu başkanlığa sahip rejim kesinlikle gerçek bir laik sistem değildir.
Devletlerle dinler arasındaki ilişkiler açısından tarih boyunca üç sistem olagelmiştir:
1. Din devleti sistemi. Bunda din ve devlet özdeştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi... Osmanlılar “Din-ü Devlet” derler idi. Bu sistemde din ve devlet uyum içindedir. Devlet dine hizmet etmekle yükümlüdür.
2. Devlet Dini Sistemi: Bunda devletin bir dini vardır. Sistem ikiye ayrılır: (a) Devlet ile dinin uyumlu olduğu devlet dini sistemi… (b) Devlet ile dinin uyumlu olmadığı, devletin dine baskı yaptığı sistem…
3. Laik Sistem: Bunda din ile devlet ayrıdır. Din devleti idare etmez, devlet de dine karışmaz.
Türkiye’de 100 bine yakın cami vardır. Bunlar devletin malıdır.
100 bin kadar müftü, imam, müezzin, vaiz vardır. Bunlar devlet memurudur ve bütçeden maaş alırlar.
Devlet bütün okullarda din dersini mecburi tutmuştur. Bu dersleri devlet memuru olan, devlet bütçesinden maaş alan din dersi öğretmenleri verir.
Gerçi bu dersler dine uygun dersler değildir. Din dersleri kitaplarının birinci sayfasında kalpaklı bir paşa resmi vardır.
Onun karşısındaki sayfada Gençliğe Beyanname başlıklı dinle ilgisi olmayan bir metin yer alır. Bu dersler bir aldatmacadır ama yine de laikliğe uygun değildir.
Türkiye halkının ezici çoğunluğu Ehl-i Sünnet Müslümanıdır. Azınlıkta kalan diğer dinlerin teşkilatlanma hürriyeti vardır, Müslümanların yoktur. Ülkemizdeki Rum-Ortodoks, Ermeni-Gregoryen, Süryani Hristiyanların patrikleri, kilise reisleri; Yahudilerin baş hahamları bulunmaktadır. Devlet bunların seçimine karışmaz, devletten bağımsız olarak o kiliseler ve cemaatler seçer. Müslümanların böyle bir hakkı yoktur. Devlet canının istediğini Diyanet başkanı yapar. Canı isteyince azleder.
İşte böyle sözde laik rejimin Diyanet İşleri Başkanına, başkanlığın isteği üzerine maddi değeri 1 milyon liranın üzerinde olan lüks 1 Mercedes makam aracı tahsis edilmişti. Gazeteler bunu yazdılar, tenkit ettiler, başkanlık önce 1 milyon lira değil 300 küsur bin lira dedi. Sonra belgeler bulundu ki gerçekten 1 milyon liraymış.
Diyanet başkanı müşkül durumda kalınca arabayı iade etti.
Lakin dosya kapanmadı. Devletin başındaki zat buna kızdı ve haberim olsaydı otomobili iade ettirtmezdim. Öyle bir araba o makama layıktır dedi.
Bendeniz lüks ve israflı otomobil Diyanet İşleri Başkanına layık mıdır değil midir tartışmasına katılmaksızın ortaya bazı sorular atmak istiyorum:
Birinci Soru: Böyle lüks, pahalı, israflı, tantanalı, debdebeli, şaşaalı, ihtişamlı bir araba İslam’a Kur’an’a Sünnet’ e, İslam ahlakına, İslam bilgeliğine uygun mudur?
İkinci Soru: Böyle lüks bir arabayı yapılan haklı tenkitler karşısında iade etmesi Diyanet İşleri Başkanı açısından bir fazilet midir değil midir?
Bu soruların cevaplarını bendeniz vermeyeceğim. Okuyucularımın vicdanlarına havale ediyorum.