Cemaat ile İktidarı Bitirme Projesi
Ne hikmettir kimseler “ayranım siyahtır” demiyor. Cemaat, mezhep, meşrep kavgasında öz eleştiriye yer yok. Şeytan tüm şirreti ile işbaşında...
Geçmişe şöylece bakıyorum...
İzmir’in Kestane Pazarı’nda çiçekler açmıştı. Konferanslar, vaazlar, dersler, dershaneler, okullar... Cami havlularını taşıran cemaat...
Hele de Darvinizm denilen inkarcılığın yol aldığı o zor günlerde Gülen’in ağzından çıkan sözler kasetler halinde ülkenin her tarafında zevkle dinleniyordu.
Öylesi bir hizmetin göze gelmemesi de düşünülemezdi. Darvinistler, FETÖ diye adlandırdıkları cemaati/örgütü çökerteceklerdi.
Şeyhler, dervişler ülkesi değildi Türkiye!
Buna rağmen bir nesil cemaatler, cemiyetler eliyle uyanıyordu.
Hedefte Refah koalisyonu... Fransa Büyük locası daha ilimlisini, daha laikçisini istiyordu. Bu sebeple 28 Şubat hareketi ile siyasi iktidar dizayn edilecekti.
Diğer yandan cemaate bazı görevler düşüyordu. Nitekim Gülen’in “beceremiyorsan çek git” şeklindeki sözleri cemaat ile ilişki kurmak isteyen güçleri umutlandırmıştı.
Durduk yerde bir hal oldu bu cemaate...
Bir baktık ki cemaatin lideri Fethullah hoca Papa’nın kapısında.
Alaattin Kaya’nın Papa’nın elini öpmesi sonrasında “ben de bu misyonun bir parçasıyım” şeklinde Hocadan bir açıklama. Tüm umutlar suya düşmeye başladı...
Peşinden Dinlerarası Diyalog...
Türkçe öğretiliyor ayaklarında Olimpiyat dansları...
Porno denecek kadar çıplaklığa yer veren televizyon reklamları.
“Örtü fürüattandır” çıkışı ile açılmaya hazır bekleyenlere kısmı fetva...
Devreye şeytanlar girince hizmetin rengi de şekli de değişti.
Sorumlu arıyorsun ortalıklarda yok. Cemaat lideri Pensilvanya denilen yere uçmuş gitmiş, yerleşmiş, oturmuş. Bakıyorsun alnı secde görmeyenler cemaat adamı.
Zihniyetlerine bantlar doldurduğumuz ekalliyet; daha da açıkçası, İslam düşmanları cemaatin sunmuş olduğu baş köşelerde. Makalelerde onlar, ekranlarda onlar...
Cemaat adına söz onların saz onların.
1 Mart Teskeresi sonrasında generaller tutuklanarak askeri vesayetin beli bükülerek Ergenekon, Kuvayi Milliye adı altındaki örgütler takibe alındığında öylesi bir gaz verdiler ki; bu işleri beceren hakim ve savcılar kahraman, yargı her hali ile iktidarın elinde.
Başbakan “tutun deyince” tutuyorlar, “bırakın deyince” bırakıyorlar...
17 Aralık tır olayı işin miladi.
Cemaat dört bakanın yolsuzluğu dedi, iktidar ise bunun bir darbe teşebbüsüne neden gösterildiğini söyleyerek cemaat ile kapıştı.
İstenen de buydu zaten...
17 Aralık, Mısır’da Muhammed Mursi’ye, Türkiye’de Erdoğan’a karşı yapılan komplonun bir ayağıdır. Ne var ki Mısır darbesi kalleşlikle sonuçlandı ancak Türkiye ayağı istihbaratın ağlarına takıldı. Takılmasaydı şu anda Cumhurbaşkanı hapiste olacaktı...
Her iki operasyon İngiliz istihbaratı ile MOSSAD kökenli...
Bu istihbaratlar beyni az çalışanları kolay kullanır... O eski Kestane Pazarı saflığı yerine Darvin yandaşları ile saf tutan cemaatleşmeyi sahnede görüyoruz.
Saflar bozulunca eski günler de geri gitti...
Yurtlar gitti, dershaneler kapatıldı, birçok insan hapishanelere düştü...
Alnı secdeli aileleri adliye kapılarında gördükçe yüreklerimiz kanıyor.
Sonuçta her iki tarafı kendi içinden eriterek bitirmeye çalışan mayınlı kadrolar. İlginç olan, cemaat saf tuttuğu Marksistler eliyle bitirildiğinin farkında değil.
O hala ayakkabı kutular içerisinde paraları sayıklayarak Marksistlere yol döşüyor. CHP’nin değirmenine su taşıyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.