“Zulüm 1453’te Başladı”
Hâfıza-i beşer, nisyan ile ma’lûldür. Bu yüzden hâfıza tâzelemekte fayda var.
İki yıl önce, her şey iki ağaçla başlamıştı. Ne kadar da mâsum görünüyordu. Saf olsan ilk bulduğun ağacın altına otur. O günlerde, milliyetçi, muhâfazakar bir yazar, Gezi eylemi için “Çocuğumu, zor tutuyorum.” dediğinde, “O parka giden çocuğu, akşam eve almam.” demiştim. Karşımdaki, kararlılığıma hayret etmişti.
Gençlerin, Gezi eylemine neden bu kadar ilgi gösterdiğinin tartışıldığı bir ortamda ise “Orglarla savaşmaya gidiyorlar.” dedim. Gülenler oldu. Ağlanacak hâlimize güleriz ya bâzen.
Orglarla savaşmayı açayım biraz. On bir dalda Oskar alan ve dünyada milyonlarca insanın seyrettiği “Yüzüklerin Efendisi” filmi, J. R. R. Tolkien’in fantastik kitap serisinden uyarlandı. Seyredenler bilir. Fantastik unsurlarla Orta Dünya’ya orgların saldırısını anlatıyordu. Filmdeki kötülük diyârı Mordor’un, Anadolu; orgların ise Türkler olduğu yorumları yapıldı.
Tolkien, Noel Baba’ya Mektuplar kitabında, İstanbul’un fethi için “1453, gulyabanilerin saldırısı” ifâdesini kullanmış. Yüzüklerin Efendisi’ndeki orglar, iğrenç, vahşi, yağmacı, insan yiyen yaratıklardı. Gulyabaniler gibi. Anadolu kültüründe gulyabani, insan yiyen canavardır. Artık, Tolkien’in orglar ile Müslüman Türkleri kast ettiğine inanmakta zorlanmazsınız sanırım. Oysa gerçek orglar, 1.Haçlı Seferi sırasında insan eti yiyecek kadar vahşileşen haçlılardı.
Elin oğlu boş durmuyor. Mâzisinin kirli dönemlerini aklayacak ve gerçekleri tamamen tersine çevirecek subliminal mesaj hârikası filmler yapıyor. Sinema sâyesinde, tıpatıp haçlılara benzeyen orgları, Müslüman Türkler şeklinde algılatmayı başarıyor.
Yüzüklerin Efendisi serisinin yaptığı tahribat, Gezi Parkı sürecinde net olarak ortaya çıktı. Nasıl mı?
Duvarlara, “Zulüm 1453’te başladı.” yazıldı.
O günlerde, bir yazımda bu sloganı şöyle eleştirmiştim:
“Eğer, o duvara, ‘Zulüm, 1453’te başladı.’’ yazan, bir Rum veya herhangi bir Hıristiyan ise sorun yok. Hattâ, az bile demiş. Zîrâ, onlara göre zulüm 1071’de, Anadolu’ya gelmemizle başladı. Yok, eğer kendisini tanımlarken “Müslüman’ım, Türk’üm” diyorsa vay hâlimize! Yazar Tolkien ve yönetmen Peter Jackson zihniyetinin çabalarına helâl olsun. Türkiye’de, Batı’nın yağması sonucu aç ve sefil olan Asya- Afrika toplumlarından nefret eden ve kendisini Batılı olarak tanımlamaktan mutlu olan bir neslin ortaya çıkmasında büyük emekleri var.
***
Esâsında bu, yavaş yavaş, Selçuklu’yu, Gazneli’yi, Karahanlı’yı inkâra giden bir hastalık. Yâni, İslâm’ı kabul eden Türk devletlerini yok saymaya. Peki, bu hastalık Karahanlı’da durur mu? Elbette ki hayır. Soyumuzu sopumuzu Etiler’e, Sümerlere dayandırma meraklıları Orta Asya Türklüğüne âşık zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Bu sefer de ‘Canım bırakın şu Tanrı Dağı efsânelerini. Anadolu’da ne güzel medeniyetler var.’ diyeceklerinden emin olun.
Tolkien'in de Gezicilerin de 1453 yılı için aynı şeyi hissetmeleri ilginç değil mi? (16 Eylül 2013-Habervaktim)
Gezi Parkı’nın sahte kahramanı Can Dündar, sağ olsun beni yanıltmadı. 15 Şubat 2014’te, twitter hesâbında, Malazgirt zaferine dil uzatarak Türklerin Anadolu’ya girerken Bizans ordusunu kılıçtan geçirdiğini yazdı. Sebep, Ankara’da bir bulvara “1071 Malazgirt” adının verilmesi.
1 Mayıs 2014’te ise bir ODTÜ eylemcisi, ağaç eylemine Bizans askeri başlığı ile katıldı.
İstanbul’un fethinin 562. yıldönümündeyiz. Feth-i mübine “zulüm” diyenleri unutmayalım istedim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.