Bu ne harika bi şey!
"Büyük iktidar ve büyük başbakan" ile "büyük medya ve büyük patron" arasındaki tartışmadan ne öğrendik:
Bu ülkede "büyük medya"nın "iftira, şantaj, imtiyaz, haksız talep, dosya saklama, medya terörü, medya diktatörlüğü yanlısı, zanlısı, heveslisi, tiryakisi ve müptelası" olduğuna dair "büyük iddialar"...
Bu ülkede "büyük iktidar"ın "iftira, şantaj, imtiyaz, baskı, saldırı, imha, tehdit, dosya saklama, dikta yanlısı, zanlısı, heveslisi, tiryakisi ve müptelası" olduğuna dair "büyük iddialar".
Bir yığın söz, bir yığın gözdağı, bir parmak bilgi ve belge!
Bu iktidar bu ülkede 6 yıldır mevcut.
"Büyük medya" bu "büyük hakikatler"i neden şimdi keşfetti?
"Büyük iktidar" bu "büyük hakikatler"i neden şimdi keşfetti?
Belki hikaye şu:
Ama siyasetçi, ama medyacı olarak "kitleler"le ve "maddiyat"la işi olan "büyükler", peşlerine taktıkları, etkiledikleri "küçükler"i sürükleyerek aralarında "büyük dengeler" oluşturuyor.
Birbirlerine karşı kuşkulu olduklarında dahi, aracılar, elçiler, maddi ve manevi takaslar sayesinde "denge durumu" kuruluyor.
Sonra "bir kelebek kanat çırpıyor"...
"Denge" bozuluyor.
Zaten "küçük insanlar"ın üzerine basıp duran büyük ayakları havalanarak birbirlerine vurmaya başlıyor.
Bize bunu, daha doğrusu bir diğerinin meşrebini "maddi menfaat, haksız talep, ekonomik kayırma ve ayırma" ile izah ederlerken, bizim kendilerini "sapına kadar doğru, ahlaklı, dürüst, namuslu, imtiyazlara karşı, hakkaniyete düşkün, eşitlikçi, adaletçi, demokrat" filan sanmamız lazım.
Bunun için bütün söylevler, mektuplaşmalar, zarf atmalar böyle nitelikler ve hasletlerle dolup taşıyor.
Her yanda propaganda amirleri, memurları, halkla ilişkiler elemanları seferber oluyor. Bazısına "gazeteci, yazar, yönetmen" gibi sıfatlarla da hitap ediyoruz. Onlar da öyle imişler gibi yapıyor zaten.
Hayatta iyimser de olmak gerekiyor.
Suyu dibine vurup yek parmak kalmış bardağın bile dolu tarafına aval aval bakmak gibi.
Bir bataklığın yüzeyindeki durgun suyu dibindeki vıcık çamurdan arınmış saymak gibi.
Sifonu çektiğinizde bakiye kalan suyu tüm lağım kanallarının esas muhtevası sanmak gibi.
Bu kez, herkese ötekinin onun için ne dediğinden bakmak yerine, kendisini nasıl sunduğundan bakarsak harika bir şey, hatta iki muhteşem şeyimiz birden oluyor:
1. Çok doğrucu, çok eşitlikçi, çok adil, çok hakkaniyet sahibi, kimseyi kayırmayan, ayırmayan, tehdide, şantaja pabuç bırakmayan ama tehdit ve şantaj yapmayan, sapına kadar demokrat, imtiyazlara kökten karşı, hem yiğit, hem mert, hem bağımsızlıklara düşkün bir iktidar ile başbakan.
2. Çok doğrucu, çok eşitlikçi, çok adil, çok hakkaniyet sahibi, kimseyi kayırmayan, ayırmayan, tehdide, şantaja pabuç bırakmayan ama tehdit ve şantaj yapmayan, sapına kadar demokrat, imtiyazlara kökten karşı, hem yiğit, hem mert, hem bağımsızlıklara düşkün bir medya ile patron.
Buyurun size, "sıfır imtiyaz" bir düzenin iki büyük aktörü.
Düzen hakikaten "sıfır imtiyaz" ise, bu düzeni düzenler pırıl pırıl!
Siz, yemeyin de, yanında yatın!
Zaten cumhuriyet ve demokrasi şu demektir kısaca:
İmtiyazın başı (ve şapkası) görüldüğü her yerde ezilmeli!
Tabii fiilen olan şu:
İmtiyazın başları (ve şapkaları) gördüğü her yerde sizi eziyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.