Kandil Değil Antalya…
Geçen hafta Antalya’da yaşanan olay, “Terör; şehirlerimizde, sokaklarımızda, okullarımızda kol geziyor” derken ne denli haklı olduğumuzu bir kez daha ispatladı.
7 Haziran seçimleri sonrasında birçok ilde HDP’liler kutlamalar yaptı.
Çok doğal olarak çözüm sürecindeki Nevruzları aratmayan görüntüler ortaya çıktı.
Örneğin İstanbul Gaziosmanpaşa’da HDP kutlamasında kalaşnikof silahlarla havaya ateş açıldı. Yaptığımız araştırmalarda İstanbul’un birçok ilçesinde de uzun namlulu silahlarla kutlama yapıldığı bilgisine ulaştık.
İstanbul’da durum böyle olunca HDP’nin birinci olduğu illerdeki durumu siz düşünün.
Bunların hiçbirisi medyaya yansımadı.
Çözüm sürecinin hastalığı “terörü görmezden gelme” devam ediyor.
Görülmeyen olaylardan birisi de Antalya’da yaşandı.
HDP’nin barajı aşmasını kutlayan yüzleri poşulu gruplar Kepez, Güneş ve Şafak bölgelerinde araç yolunu kesiyorlar.
Yolun ortasında halay çektikten sonra durdurdukları araçlara yönelip, vatandaşlara “nereye gidiyorsunuz” sorgulamasıyla kimlik kontrolü yapıyorlar.
Toplu taşıma araçlarına da “devletin malı” diyerek saldırmayı ihmal etmiyorlar.
Bunun üzerine Antalya Ulaşım Dairesi Başkanlığı Pamfilya AŞ. ve Antalya Otobüsçüler Odası’na bağlı toplu taşıma araçları olayların yaşandığı bölgelere araçların ikinci bir emre kadar gönderilmemesi konusunda araç şoförlerine telsizle anons geçiyor.
Bu sırada emniyet bir türlü sağlanamıyor, vatandaşlar Antalya’nın orta yerinde terör örgütü propagandasına maruz kalıp, yolları kesiliyor.
Olaydan sonra Antalya Emniyet Müdürlüğü ve Antalya Valiliği’ne onlarca şikayet telefonu gidiyor.
Ancak herhangi bir çözüm yine bulunamıyor.
***
HDP’nin barajı geçmesinde ve bu noktaya getirilmesinde büyük emekleri olanlar acaba bu tablo karşısında ne düşünüyorlar?
Çözüm sürecini başa bela edip, “karşı çıkanlar sürecin altında kalır” şeklinde tehditte bulunanlar, bu yaşananlara ne diyecekler?
Yüzlerce yanıt alamayacağımızı bildiğimiz soru var aklımıza…
***
1978 yılında Diyarbakır’ın Fis Köyü’nde bir grup üniversite öğrencisi PKK’yı kurduklarını ilan etti.
1980 darbesine kadar da 143 adam öldürme olayına karıştılar.
Neredeyse 37 sene geçmiş.
Değişen tek şey var… O da artık sadece Diyarbakır’ın Fis Köyü’nde değil birçok yerdeler.
İnsan öldürmeyi, yaralamayı hala mübah sayıyorlar, yandaşları ve kitleleri oluştu.
Devlet kurumlarına girmiş durumdalar.
Seçim sonuçlarına göre devletten 27 trilyon yardım alacaklar.
Hapisteki başları neredeyse parti başkanlarından daha etkili hale getirildi.
KCK davalarının sonlandırılmasıyla binlercesi serbest kaldı.
Doğu ve Güneydoğu’daki asayişsizlik ortamı ülke geneline yayıldı.
İleri ve gelişmiş devlet modellerine yakışmayan bir durum var.
Giderek Ortadoğu’nun kendi kendini tüketen ülkelerine dönüştürüyorlar bizi.
Hem de göz göre göre…
İşte tam da bu yüzden sarılacağımız, çıkış yolu bulacağımız, iradeli ve sistemli bir şekilde çalışarak, devletimizi korumak, ekonomik politikalarımızı geliştirmek ve çözüm süreci denen projeyi sonlandırmak durumundayız.
O böyleydi, bu şöyleydi demeden, sorumlulardan hesabını sorarak, milli bir uyanış başlatmalıyız.
Yoksa yarın çok geç olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.