Karşı Safa İltihak
Saf değiştirme işini Ankara Savaşı’na benzetiyorum.
Kendinden emin ve mağrur olan Yıldırım Bayezid’in Ankara ovasında Aksak Timur’a yenilmesi kavmiyetçilik hassasiyetine dayanıyordu.
Asker Bayezid safından Timur safına geçince mağlubiyet kaçınılmaz oldu.
Şimdi de; AK Parti iktidarına oy veren Kürtlerin HDP’ye geçmeleri ile cemaatin saf değiştirmesi bir nevi ikinci Ankara yenilgisi olarak karşımıza çıkıyor.
Hadi birincisine kavmiyetçilik veya örgüt korkusu diyelim, ikincisinde ise şartlar değişik. Ne muradı olmuşsa iktidardan aldıktan sonra sırtını dönen bir cemaat.
Bu cemaate hep verdik… Hatta öyle ki hizmet adı altında kurulan vakıflarla şahsi şirketlere verilenlerin esamesi bile okunmuyor.
Çekler, senetler, arsalar, daireler…
Bir tarafta bu şekil bir yığılma var iken diğer tarafta sürekli dört bakan ile ayakkabı kutusundaki paralar işleniyor.
Hadi diyelim seçim öncesi bakanların dokunulmazlıkları vardı, iktidar çoğunluğu dokunulmazlığı kaldırmayınca, veya meclisten Yüce Divan kararı çıkmayınca yargılama da yapılamadı, bugün ise şartlar değişti.
Artık ortada dokunulmazlık zırhı diye bir olay yok.
Savcılar iddiaları yeniden ele alarak gereğini yapabilirler.
Kaldı ki asıl soruşturulması gerekenler cemaate hizmet adı altında verilenlerin bu günkü akıbetidir. Hadi özel vakıflara hibe edilenler bir derece de şirketlere verilen sayısız hibeler ne oldu, kimlerin üzerinde kayıtlı, kimden kime intikal ettiler?
En önemlisi hayır hasenat diyerekten verenler ne diyorlar?
Bilenler bilir, gaza getirici konuşmaların ardından hizmet adı altında yapılacak yardımların miktarı yüz binlerle ifade ediliyordu. Açık artırma gibi, birisi önden kapıyı 100 binden aralayarak gerisi ister istemez geliyordu.
Evet bu paralar, bu arsalar nereye gittiler?
Hesaplardan görülecek ne hesaplar var.
Bütün mesele menfaat ilişkilerine veya kavmiyet hassasiyetine dayanıyor. Şu anda ülkenin içerisine düştüğü koalisyon kaosunun nedeni de budur. Sofradaki nimetler tükenince çehreleri 360 derece dönüyor. “Ben seni tanımayurum” diyorlar…
Her iktidar döneminde yolsuzluk yapanlar yok değil.
Geçmişte Mavi Akım, İSKİ gibi ne yolsuzluklara bu ülke ev sahipliği yaptı.
Deprem paralarını yiyenler de koalisyon yetkilerini kullandılar.
Bahçeli yolsuzluklar diyerekten AK Parti’ye yüklenirken kendi iktidarı döneminin Bayındırlık Bakanlığı’ndaki ihale vurgunları hiç mi aklına gelmiyor?
Veya, devri saadetinde tesisin kapısına “buraya köpeklerle başörtülüler giremez” yazısını da mı unuttular? Tabii ki asıl olan aklanmadır, bu aklanma işi hem mahşeri vicdan nezdinde, hem de Allah(cc) indinde olması lazım.
MHP’li dostlar, Bayındırlık Bakanı’nın o gün Anayasa Mahkemesi’nde yargılanarak beraat ettiğini söylüyorlar. Ölçü bu ise, dört bakan hakkında da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takipsizlik kararı vardır.
İlle de yargılanma ile vicdanlar temizleniyorsa al sana yargılama.
Nereden nerelere geldik.. Belini kıramadığımız haram lokmanın sahipleri oldukça güçlü. Bunların televizyonları, gazeteleri, dev yatırımları, arkalarında Siyonist para babaları var… O yüzden hep şikayet ama kedi fare misali sonuç yok.
Şimdi de CHP’li Gürsel Tekin’in yüreğini saf değiştirme korkusu sardı.
Ola ki AK Parti’ye geçenler olabilir.
Fol yokken yumurta yokken ilzam ve itham ederek yeni seçilenler üzerlerinde siyasi baskı kurmaya çalışıyor. CHP bu işlerin erbabı…
Ecevit dönemi Güneş Moteli mebus satışları CHP’nin eseri değil miydi?
Tabii ki korkunun ecele faydası yok, adam gibi adamı seçtirmemişsen vicdanını satmaya müsaitler bu pazarda her zaman bulunabilir.
Bu gidişatla daha çok Ankara savaşlarına şahit oluruz…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.